Yazımın ilk bölümünde Ak Parti ve liderinin yaşadıklarından yola çıkarak Evet gerekçelerini kendimce anlatmaya çalışmıştım. Bugün de ülke ihtiyacı ve gereği olarak, Hayır diyenlerin de hayrına olacağını düşündüğüm Evet gerekçelerini anlatmaya çalışacağım.

Referandumla ilgili bilerek , düşünerek evet veya hayır dediğini söyleyen ve karşı tarafa sen ne biliyorsun ki evet veya hayır diyorsun diye soran bir sürü kişi var, takip ediyoruz. Bir de bazı hukukçuların karşılaştırmalı olarak yeni ve eski sistem anlamında verilen tablolar var, tabii onlara da bakıyoruz. Benim de beğendiğim ve katıldığım bir açıklama olarak Prof. Dr Atilla Yayla’nın tüm karşılaştırma ve incelemelerini yapıp bitirdikten sonra yaptığını söylediği " Yetmez ama Evet " açıklaması bana göre olumlu ve içi dolu bir açıklama. Daha iyisi olabilirdi şüphesiz. Bu arada Saadet Partisi’nin yapmış olduğu "Hayır" açıklaması bizi çok şaşırtmamasına rağmen bir an keşke " Yetmez ama Evet " diyebilselerdi diye düşündüm onlar için. Gerçi rahmetli Erbakan Hoca’dan sonra gördüğümüz temel meselelerde isabetli kararlar alamadılar maalesef. Gönlümüzdeki "Milli Görüş" siyasetine uzak bu duruş maalesef bizi üzüyor. Tabii ki bu mesele birinci derecede onları ilgilendirir ancak halkın gönlünde ve zihnindeki yerlerini de bu tavırlar belirler bunu da iyi bilmeleri lazım.

Şimdi Hayır diyenlere soruyorum. Bu ülkede 30 yıldır başörtüsü gibi doğal bir hakkı insanlara bir türlü vermeyen bu sistem değil miydi? Hani hep denetimden yetkiden bahsediyorsunuz ya! Kim denetledi, kim bu haksızlıktır bu hakkı insanlara vermemiz lazım dedi bu 30 yılda? Abdullah Gül Cumhurbaşkanı olurken eşi başörtülü biri bu ülkede Cumhurbaşkanı olabilir mi diye irili ufaklı herkes tartışmadı mı? Utanmadan, sıkılmadan televizyonlarda bu konu tartışılmadı mı? Peki var mı böyle bir yasak? Binlerce kişi yurtdışında okumak zorunda bırakılmadı mı? İmkanı olmayıp, gidemeyen, eğitim hakkı gaspedilenler cabası. Kim denetledi? Kim haklarını teslim etti? Merve Kavakçı meclisten kovulurken başkanlık sistemi mi vardı? Başkan mı kovdu Merve Kavakçı’yı ? İkna odalarında psikolojik zulümler yapılırken parlementer sistem yokmuydu? 28 Şubat’a göz kırpan, alkış tutan parlamentonun bir kısmı değilmiydi? Neredeydi parlementer sistem, neden merhum Necmettin Erbakan’a hakkını vermedi? Bir paşa bir Başbakan’a televizyonlar önünde söverken başkanlık sistemi mi vardı? Başbakanının bile hakkını savunamayan parlamento nasıl bir parlamentodur? Bir Cumhurbaşkanı başörtüyle okumak istiyorlarsa Arabistan’a gitsinler derken başkanlık sistemi mi vardı? Parlamento bu tavra karşı ne yaptı? Neyi denetledi, ne diyebildi? Yoksa o Cumhurbaşkanı diktatör müydü? Bir dönem YÖK açıklamalarıyla sürekli ülke gündemine müdahale ediyordu, bir dönem adı açıklanmayan üst düzey askerler üzerlerine vazife olmayan her türlü açıklamayı yapıyorlardı. Peki bunlar olurken parlamento nerdeydi? Daha sayabileceğim bir sürü örnek var...

Açık ve net görülüyor ki sistem sadece halka karşı işlemiş ne hikmetse devleti esas sahibi olan halka karşı korumuş. Tüm bu örneklerden aslında sistem denilen şeyin hiç te doğru işlemediğini açık net görüyoruz. Ayrıca mevcut sistem bürokraside tıkanmış, atamalar ayrı problem, kimseye görev yaptıramayacak şekle gelmiş, meclis çok ivedi bulduğu ve fikir birliği ettiği yasalar dışında pek çok yanlış uygulamalar için bir şey yapamıyor, halkın talepleri bekliyor. Bir dilim baklava için yıllarca hapis yatan çocuklarla bankaları dolandırıp fiyaka satan elitler bu sistemin mahsulü değil mi? Yapacak çok şey var ama yapılamıyor.

Hayır’cıların hayrına gelelim. Şu an görülen siyasetin solu hayırcı. Maalesef sol siyaset ülkemizde terör guruplarına, şiddet eylemlerine, marjinaliteye karşı mesafe koyamadığı için ülke siyasetine katkı sunamıyor. Halbuki ülkede hakça paylaşım, eşit dağılım ve özgürlükler gibi temel insani kavramlar üzerinden yapılacak yapıcı eleştirel bir bakış muhakkak ki ülke siyasetine katkı sunacaktır. Oysa şu an için bu kavramlar terör ve marjinaliteye kurban edilmiş, harcanmış durumda. Bir kısım sol da statükodan yana tavrını koyunca ülke doğal olarak birinci derece milli değerlerine sarılan bir söylem içine girmek zorunda kalıyor. Eğer çıkacak Evet sonucu solu marjinallikten kurtarıp ülkeye faydalı bir sol haline getirebilirse tabii ki hem onlar hem de ülke için çok iyi olacaktır. Neticede bu örgütlerde kaybedilen çocuklar da bizim çocuklarımızdır. İşte bundan dolayı da Hayır’cıların hayrına olacak diyorum. Ülke siyasetinde bundan sonra belirsizliğin olmayacak olması, iktidarsız kalma riskinin tamamen kalkmış olması referandumun en büyük artısıdır. Kısa ömürlü hükümetler, meclis dengeleri üzerinden hükümet değişme planları, fırıldak işler, milletvekili transferleri artık ülke gündemine hiç gelmeyecektir. Bu kadar artısının yanında diktatörlük vurgusu yapanlara ya da kötü bir adam seçilirse ne olur diyenlere siz de kötü adamları seçmeyin kardeşim diyesim geliyor.

Hayır demek vesayetin yanında durmak, tüm bu yaşananları görmemek, darbelere açılan yolda ısrar etmek, üretmemek, yeniliğe kapalı olmak, halkın iktidarına karşı olmak gibi görünüyor. Güçlü ve büyük bir Türkiye için, Hayır’cılarla beraber tüm insanımız için Evet demenin faydalı olacağını bilerek, düşünerek söylemek istiyorum...