Azerbaycan’dan Fransa’ya, Kırgızistan’dan Kanada’ya, Doğu Türkistan’dan İngiltere’ye, Suudi Arabistan’dan Türkmenistan’a varıncaya kadar dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan ülkücülerin tamamen kendi maddi imkânlarıyla Türkiye’ye gelip, Erciyes Dağı üzerindeki Tekir Yaylasında, Urfalı, İzmirli, Hakkarili, Trabzonlu, Edirneli, Şırnaklı ülkücülerle,
Üç gün boyunca tanıştığı, kucaklaştığı,
Komşuluk yaptığı, yemek ikram ettiği,
Gece otağların önünde yakılan ateş başında sohbetlere daldığı,
Gündüz çocuklarının birlikte oynadığı,
Ozanlarımızın sahneden ağıtlar, türküler, marşlar okuduğu,
At yarışı, Cirit, Güreş müsabakalarının yapıldığı,
Kitap fuarının kurulduğu,
Yöresel ürünlerin satıldığı,
Ocak ve parti yetkilileri ile Genel merkez sanatçılarımızın ayrı ayrı olarak otağları ziyaret ettiği,
Ülküdaşlık hukukunun yaşatıldığı bir etkinlik alanıydı…
Erciyes Zafer Kurultayı alanında birbirini görüp beğendikten sonra Türk töresine göre ilerleyen evlilik sürecinin bir yıl sonra Kurultay alanında kıyılan nikâhla noktalandığına da şahit oldum.
Tekir yaylasında sünnet olarak 500 bin insanın huzurunda erkekliğe ilk adımını atan şanslı yavrularımızı da gördüm.
Düğünün hemen ertesi balayına gitmek yerine kurultay alanında otağ açan çiçeği burnunda genç çiftler de gördüm.
Çadır çadır gezerek çıkardığı kitabı, dergiyi, gazeteyi ülküdaşlarına hediye edenleri de gördüm.
Erciyes Zafer Kurultayı her ülkücünün görmesi gereken çok farklı bir ortamdı.
…………………………………
…………………………………
Dört buçuk yıl cezaevinde yattıktan sonra tahliye olmasına rağmen siyasi yasaklar devam ettiği için perde gerisinde kalan Başbuğ Türkeş’in talimatı ve MÇP Kayseri teşkilatının gayretleriyle 1990 yılında ilki düzenlenen ve sonrasında geleneksel hale getirilen Erciyes Zafer Kurultayı bütün teşkilatlara ilham kaynağı olmuştu.
Birkaç yıl içerisinde Bursa, Osmaniye, Mersin ve diğer bazı illerde çeşitli adlar altında onlarca açık alan kurultayı veya şöleni düzenlenmeye başladı.
Bu kurultaylarda yapılan konuşmalar, buram buram ülkücülük ve Turan kokan türküler sayesinde yıllar içinde milyonlarca genç ülkücü dünya görüşünü benimsedi.
2007 yılından itibaren kurultaylar çeşitli bahanelerle iptal edilmeye başlandı.
Sonra kesin bir dille kurultayların bittiği açıklandı.
Teşkilatlara maddi bir yükü olmayan, herkesin kendi cebinden harcayarak veya sponsor bularak geldiği kurultaylar bu harekette heyecanın diri kalmasını sağlayan eylemlerdi.
Bazı siyasi partilerin de, bize özenerek benzerlerini yapmaya çalıştıkları kurultay çalışmaları ellerindeki sınırsız paralara rağmen hüsranla sonuçlanmıştı.
Bu konudaki, azim, kararlılık, sadakat, cömertlik ve cesaretin sonucu olarak kurultayları düzenlemek sadece ülkücü harekete nasip olmuştu.
Ülkücülerin bir araya gelerek fikir alışverişinde bulunduğu, teşkilat, devlet ve Türk dünyası konularında beyin fırtınalarının gerçekleştirildiği kurultaylar aynı zamanda birer fikir akademisi görevi de görüyordu.
Hem Türk kültürünü yaşatan, hem de milletimizin neşesini, sevincini, kederini, sitemini ezgileriyle dile getiren ozanlarımız bu kurultaylarda sahneye çıkarak kendilerini gösteriyor ve sayede il, ilçe teşkilatları düzenledikleri konserlere bu ozanları da davet ederek ozanlık geleneğinin yaşamasına katkıda bulunuyordu.
Çocuğu okul kazanan, ataması olan, tayini çıkan birçok ülkücü, kurultaylarda edindiği dostluklar sayesinde ev kiralıyor, araba satın alıyor, ticaret yapıyor, hatta hiç tanımadığı bir şehirde çocuğunun düğününü yapabiliyordu…
Bizi bir araya getiren, ülküdaşlık hukukumuzu pekiştiren kurultaylar yasaklandıktan sonra ülkücülük adına onlarca parti, dernek, vakıf kuruldu…
Paramparça olduk, halen de bölünüp, parçalanmaya devam ediyoruz…
………………………………………………
………………………………………………
Türk milliyetçiliğinin bu kadar revaçta olduğu bir dönem daha görülmemiştir.
Tabiri caizse, milliyetçiliğin moda olduğu, herkesin ben de Türk milliyetçisiyim, Türkçüyüm, ülkücüyüm diye bas bas bağırdığı böyle bir dönemde birleşip, tek yumruk halinde iktidara yürümek yerine, yeni partiler kurmanın hesabını yapıyorsak, ocak muadili dernekler, vakıflar kuruyorsak, davaya olan bağlılığımızın yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir.
Birleşelim diyenler, yönetim kadrolarımız değişsin diyenler, milletvekillerimiz, belediye başkanlarımız, teşkilat başkanlarımız ülkücülerden olsun vs. diyenler dışlanıyorsa, ihraç ediliyorsa, kenara itiliyorsa bunu yapanların davaya bağlığının da masaya yatırılması gerekmektedir.
Uzun lafın kısası, kendi uyguladığı yanlış politikalar yüzünden mevcut iktidarın son yıllarda sürekli kan kaybederek bu kadar zayıfladığı bu dönemde iktidarın kapıları ardına kadar bize -yani ülkücülere, Türk milliyetçilerine- açılmıştır.
Bütün yapmamız gereken Bilge Kağan’ın buyruğuna uyarak, titreyip kendimize dönmemiz, başka ittifaklara ortak olmak yerine, ülküdaşlarımızla kucaklaşmamız ve gönülden gönüle birer köprü kurarak Türk milletinin tamamıyla ittifak kurmamızdır.
Ömrünü bu davaya adamış ülkücülerin fikri alınarak Türk milliyetçisi, ülkücü olduğunu iddia eden bütün kuruluşlar bir araya toplanarak birleşme kararı almalıdır.
Birleşmeden sonra yeni baştan üye kaydı, gerçek manada delege seçimi, ilçe başkanı seçimi, il başkanı seçimi, MYK ve üst yönetim seçimi yapılmalıdır.
İşte o zaman ilk etapta 30 il belediyesi ve 300 ilçe belediyesini kazanacak, ardından yapılacak genel seçimlerde yüzde 30 oy oranıyla TBMM’de milletvekili çoğunluğunu ele alacak ve ülkemizi içinde bulunduğu sosyoekonomik krizden çıkararak refaha ulaştıracağız.
Bunlar hayal değildir.
2023 seçim sonuçları ayrıntılı olarak analiz edildiğinde tezimin dayanağının sağlamlığı görülecektir.
Küçük olsun benim olsun mantığıyla hareket eden, koltuğuna aşık bir takım insanlar bu birleşmenin önemini kavrayamamış olabilir…
Ülkücüler birleşirse ne olur:
Türkmeneli’nde, Doğu Türkistan’da, Suriye’de, İran’da ve dünyanın diğer bölgelerinde soydaşlarımıza yapılan zulüm biter…
Misafirlik süresi çoktan dolmuş olan sözde sığınmacıların hepsi sınırdışı edilerek ülkelerine gönderilir…
Son 10 yılda Türk vatandaşlığına geçenlerin dosyaları yeniden incelenerek değerlendirilir…
Yanlış ekonomik politikalar ve üst seviyelerdeki israf sonucu karşı karşıya kaldığımız krizden çıkıp refaha kavuşuruz…
İstihdamdan gelir dağılımına kadar her alanda adaleti sağlarız…
Kimsenin özel hastanelere muhtaç olmayacağı şekilde sağlık sistemimiz güncellenir…
Dünyaya askerliği öğreten Mete Han’ın torunlarının askerlik sistemini daha iyi öğrenmesi için askeri liseler yeniden açılır…
En büyüğü Ankara’da olmak üzere, her bölgeye tam teşekküllü askeri hastane yapılır…
Son 15-20 yılda affa uğrayan büyük patronların vergileri geri alınır…
Terör örgütleriyle uzaktan, yakından en küçük bir bağı tespit edilen siyasetçiler, bürokratlar, iş insanları ve sanayicilerin bütün servetlerine el konularak cezaevine atılır ve böylece kimsenin dokunulamaz olduğu görülür!
Devlet kurumlarında mülki amirler haricindeki bütün makam araçları iptal edilir, 125 olan kamu araç sayıcı yarıya düşürülür…
Eski cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, belediye başkanlarına tahsis edilen kamu araçları ve personel geri alınır…
Açılış, temel atma, karşılama, uğurlama, tanıtım vb. törenlerin tamamı yasaklanarak devletin bir kuruşunun bile ziyan olmasına izin verilmez…
Gereksiz belediyeler kapatılır, milletvekili sayısı yarıya düşürülür, milletvekili maaşı memur maaşı seviyesine çekilir, milletvekili kıyak emekliliği iptal edilir…
Tarım kentler kurularak, aracılar, komisyoncular bertaraf edilir, çiftçinin emeğinin tam karşılığını alması, tüketicinin uygun fiyatlı sebze meyveye ulaşması sağlanır…
Üniversitelere istihdam sağlanacak kadar öğrencinin alınacağı, gereksiz üniversite veya fakültelerin kapatılacağı, mesleki kursların yaygınlaştırılacağı yeni bir YÖK sistemi getirilir…
Türk milletinin bütün dertlerini çözecek olan sistem Dokuz Işık’tır. Ülke yönetiminde ülkücü hareketin etkisinin görülmesi için yapılması gereken, ülkücü olduğunu iddia eden parti ve derneklerin bir araya gelmesidir.
Ülkücülerin bir araya gelmesinden rahatsız olanların her iki cihanda rahat yüzü görmemelerini diliyorum!