Türkiye’de arabeskin üç sacayağından biri olan Ferdi Tayfur Turanbayburt, 2 Ocak 2025 tarihinde vefat etti. Ölümünün ardından ünlü sanatçıyla ilgili haberler ajanslara düşmeye başladı. Bu haberlerden en çok dikkatimi çeken, 1993 yılında Gülhane konserine 200 bin kişinin katılmış olmasının bir rekor olarak sunulmasıydı. 
    
    Bu haber kesinlikle doğru değildir!
    Haberi servis edenlerin art niyeti yoksa bile, bilgi eksikliği vardır.
    
    Çünkü, Ferdi Tayfur’un en büyük konseri 2003 yılındaki 14. Erciyes Zafer Kurultayında verdiği konserdir.
6 bin çadırın kurulduğu ve 350 bin kişinin katıldığı Kayseri Tekir Yaylasındaki kurultayda o sene Ozan Arif, Orhan Hakalmaz, Aşık Devai, Mustafa Yıldızdoğan, Atilla Yılmaz, Ali Kınık, Ozan Ali Ateş, Behzat Çiçek, Ahmet Şafak, Mahmut Tülek, Kaya Kuzucu, Garip Ozan, Serhat Can, Tansel Ayaz ve Yıldırım Yıldızdoğan ile birlikte sahne alan Ferdi Tayfur, sanat hayatının en kalabalık konserine burada çıkmıştır.
Birçok sanatçının hayal bile edemeyeceği 350 bin izleyici sayısı!
Nerede?
Kayseri Erciyes Zafer Kurultayında!
Erciyes Zafer Kurultayı, dünyanın en büyük siyasi gençlik organizasyonu olarak tarihe geçmiştir. Türkiye’de ve dünyada bu hacimde bir organizasyon yapılamamıştır. 18 yıl boyunca genel merkez koordinatörlüğünde Kayseri il teşkilatı tarafından organize edilen, yurtiçinden ve yurtdışından (yaklaşık 20 ülkeden) ülkücülerin aileleriyle birlikte katıldığı bu kurultaydan ilham alan Bursa, Mersin, Osmaniye gibi iller de açık hava kurultayları düzenlemiştir.

Sadece açık hava kurultayları değil, konser, tiyatro, panel, konferans, seminer gibi faaliyetlerde o dönem altın çağını yaşamıştı.
Ocak genel merkezin koordinasyonunda elliden fazla halk ozanı, okudukları marşlar, kahramanlık türküleri, ağıtlar ve yöresel türkülerle ülkenin dört bir yanında konserler düzenliyordu.
İllerde stadyum veya kapalı spor salonlarında, ilçe ve beldelerde ise yine mevcut salonların en büyüğünde yılda iki - üç konser düzenlenirdi.
Bu konserlerde davetliler büyük coşku yaşarken, gençlerin heyecanı diri tutulmuş olur ve teşkilat mensuplarının da toplumsal olayları sevk ve idare kabiliyetleri gelişirdi. Aynı zamanda teşkilatlara ciddi bir gelir kaynağıydı.

Tabi o zamanlar, ozanlarımız şimdiki gibi beşeri aşkları değil, Allah aşkını, Türklük aşkını, Turan aşkını anlatan destanlarla sahneye çıkardı.
Her konserde güncel siyasi konulara ülkücü bakış açısıyla yazılmış şiirler, türküler okunurdu.
Mesela, Kıbrıs, Karabağ, Bosna, Doğu Türkistan, Terör, Turan, esir Türkler, 12 zulmü, yolsuzluklar, rüşvetler, yalan vaatler, din istismarcıları, idam edilen ülkücüler, işkence gören ülkücüler, sürgüne giden ülkücüler ve ülkücülüğü bölenleri birçoğumuz ozanların dilinden öğrenmiş, haberdar olmuştuk.
Konser düzenleyebilmek için aylar öncesinden gün ve ozan belirleyip anlaşma yapmadıysanız konser yapma şansınız yoktu. Çünkü aşırı talep vardı. Ozanlarımızın bazı zamanlarda büyük bir fedakarlık örneği göstererek aynı gün içinde iki farklı şehirde konsere çıktıklarını da biliyoruz.

Ülke genelindeki yaklaşık bin ocak, sabahın ilk saatlerinde açılarak çay demlenir, gelen gençler ders çalışır, sohbet eder, münazara yapar, yemek yer, seminer dinler, kitap okur, araştırma yapar, duvar gazetesi hazırlar gece yarısına kadar ocağın kapısı kapanmaz, ışıkları sönmezdi.

    Bu şekilde, ülkesini karşılıksız seven milyonlarca genç yetişiyordu ki, kurultaylar sonlandırıldı. Düzenlenen konser sayıları azaldı. Birçok ozan sahneye çıkamaz oldu, çıkabilenler daha ziyade popüler olmuş güncel şarkı, türküleri okumaya başladı.
    
    Ocaklar haftada birkaç gün veya günde birkaç saat açık kalacak teşkilatlar değildir. Ocaklar, günün her saatinde ışıkları yanan, bacası tüten, dosta güven, düşmana korku veren kurumlardır.
    Çünkü ocağın olduğu muhitte, kimse kimseye haraç kesemez, tehdit edemez, tefecilik yapamaz, tacizde bulunamaz, tecavüze yeltenemez, akran zorbalığı yaşanmaz, hiç kimse aç kalmaz, açıkta kalmaz, hiçbir hasta kan bulunamadığı için ölmez!
    
    Ozanlık geleneği yok olmadan, mevcut ozanlar genel merkez çatısı altına toplanmalı, ülkücü tiyatro gurupları finanse edilmeli, ülkücü hatipler desteklenmeli ve bir seferberlik ilan edilmişçesine, Hakkari’den Edirne’ye, Muğla’dan Artvin’e, Urfa’dan Trabzon’a kadar yurt genelinde bütün il, ilçe, beldelerde kültür, sanat ve tarih programları düzenlenerek öze dönülmelidir.

    Ünlü şair Mehmet Emin Yurdakul’un diliyle:
    Bırak beni haykırayım, susarsam sen matem et,
    Unutma ki, şairleri haykırmayan bir millet,
    Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir.