1999’un ortalarından itibaren bir “Milenyum” çılgınlığı başlamıştı. Sonradan öğrendik ki, milenyum “yeni bin yıl” demekmiş…
Milenyuma girince şöyle olacak, böyle olacak; sporcu, siyasetçi, sanatçı herkes kendince bir şeyler anlatıyor, umut tacirliği yapıyordu…
Eee… Haliyle, umut pazarlayan bu kadar insanın arasında kalan işçi, memur, esnaf, çiftçi ve işsiz milyonlarca insan da birtakım beklentiler içine giriyordu…
Neyse, 1 Ocak 2000 sabahı uyandık, baktık ki, her şey "eski tas, eski hamam” değişen bir şey yok…
Yine işsizlik, yine yoksulluk, yine açlık, yine sefalet…
Zengin yine zengin, fakir yine fakir…
Hatta her gün, bir önceki günden daha kötü geldi ve sonuçta:
Yıllar içinde zengin daha zengin oldu, fakir daha muhtaç hale geldi, orta direk eridi, bitti, yok oldu!
Sonra anladık ki, milenyumu herkes kendi sosyo-ekonomik statüsüne göre yaşıyor!
………………….
    Şimdi aradan 22 yıl geçti…
    Birkaç gün sonra 2023 yılına “Merhaba” diyeceğiz.
    Bu yeni yılın aynı zamanda Cumhuriyetimizin yüzüncü kuruluş yıldönümüne denk gelmesinin heyecanıyla yine herkesin farklı beklentiler içine girmiş olduğunu görüyorum.
    Ve diyorum ki, 31 Aralık 2022’de neyimiz “varsa” veya “yoksa” 1 Ocak 2023’te de aynı olacak, değişen bir şey olmayacak!
    Ama özelde ve genelde israfı önler, tasarrufa yönelebilirsek durumumuz değişebilir.
    Alt gelir gurubundan olan insanlar açlık ve yoksulluk çizgileri arasında yaşam savaşı verdiğinden dolayı onların yapacağı bir tasarruf da olamaz.
    Bu yüzden, Türkiye’de asıl tasarrufu kamu kurumları ve siyasetçiler yapmalıdır.
    Mesela,
    Bazılarının ismini sadece seçim günü oy pusulasında gördüğümüz ve sonra unuttuğumuz milletvekillerinin sayısının 600’den 300’e düşürülmesi…
    Milletvekili sayısı düşünce, mecliste görev yapan yaklaşık 7 bin personelden en az 4 bininin ihtiyaç duyulan kurumlara tayin edilmesi…
    Üst düzey devlet adamlarının ve mülki amirlerin kullanımında olanlar haricindeki bütün makam araçlarının iptal edilmesi…
    Özel uçakla yapılan yurt içi ve yurt dışı seyahatlerinin yasaklanarak bütün devlet görevlilerinin tarifeli uçakla seyahat etmesi…
    Eski cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, müsteşar, milletvekili, belediye başkanı ve diğer eski görevlilerinin hepsinin elindeki kamu araçlarının geri alınması…
    Siyasi partilere hem yıllık olarak yapılan, hem de seçimden seçime yapılan bütün hazine yardımlarının iptal edilmesi…
    Açılış ve temel atma gibi törenlerin çıkarılacak bir kanunla kesin olarak yasaklanması…
    Belediye başkanlarının billboardlara reklam vermesinin yasaklanması…
    Büyükşehirlerde bulunan merkez ilçe belediyelerinin kapatılması…
    Belediyelerin festival, konser ve tanıtım günleri düzenlemesinin veya bu gibi işlere sponsor olmasının yasaklanması…
Milli Piyango, Araç Muayene, Egzoz Muayene, Türk Telekom, Elektrik Üretim, Dağıtım, Şeker Fabrikaları, Limanlar, Termik Santraller, Hidroelektrik Santralleri, Tekel’e ait Tütün, Alkol ve Tuz Fabrikaları, Alüminyum İşletmeleri, Bakır İşletmeleri, Demir Çelik İşletmeleri, Linyit İşletmeleri, Tüpraş, Kâğıt Fabrikaları, Sümerbank’a ait Çeşitli Fabrikalar, Gübre Fabrikaları, Tank Palet Fabrikası, Traktör Fabrikası gibi tamamen özelleşen veya süreli olarak işletme hakkı devredilen fabrika, kurum ve kuruluşların çok acilen devletleştirilmesi…
Yap, işlet, devret usulüyle işletme hakkı özel şirketlerin elinde olan havaalanı, köprü, hastane ve otoyolların sözleşmelerinin iptal edilerek, devletleştirilmesi ve bunlara hasta, yolcu, araç garantisinden dolayı ödenen paralara son verilmesi…
 Bakanlıkların ve resmi kurumların adı her değiştiğinde milyonlarca liralık tabela, baskı, reklam, yazılım masrafı çıktığını düşünerek artık isim değişikliği yapılmaması…
Fiziki temas gerektirmeyen Hizmet içi Eğitim Kursları, Toplantılar, Seminerler ve Bilimsel Kongrelerin hepsinin çevirim içi (internet üzerinden) olarak yapılması…
Devlet kurumlarının her türlü faaliyetinin devlet tesislerinden faydalanarak yapılması, bu işler için hazineden lüks otellere para ödenmemesi…
Yasal veya yasadışı olarak ülkemizde bulunan Suriye, Afganistan, Pakistan, İran, Irak ve Afrika ülkeleri başta olmak üzere bütün mültecilerin çok hızlı bir şekilde ülkelerine gönderilmesi...
…ve benzeri önlemler alınarak devlet tasarrufa yönelirse 2023 yılı 2022’den daha iyi olur, aksi halde bu savurganlık ve israf devam ettiği sürece toparlanarak eski alım gücümüze kavuşmamız zor görünüyor.
“İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın” düsturuyla beş bin yıldan beri milletinin güvencesi olan Türk devlet geleneği her zorluğu aşacak misyona sahiptir.
Yeter ki, israfa son verelim.
O zaman şöyle diyelim mi:
2023’e merhaba, israfa elveda!