Bugün 12 Eylül…

    Gazetelerde, televizyonlarda ve sosyal medyada muhtemelen yine aynı klişe metin yayınlanacak, paylaşılacak ve anlatılacak;

“1 milyon 600 bin kişi fişlendi, 230 bin kişi yargılandı, 517 kişiye idam cezası verildi, 50 kişi idam edildi, 30 bin kişi işten atıldı, 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarıldı, 30 kişi siyasi mülteci olarak farklı ülkelere iltica etti, 171 kişi işkenceden öldü, 150 kişi gözaltında kayboldu vs. vs.”

Evet, bugün 12 Eylül ama ben köşemde bunlardan bahsetmeyeceğim, 12 Eylül’e çok farklı bir pencereden bakabilmemiz için perdeyi biraz aralayacağım…

Kan emici küresel emperyalist çetelerin hazırladığı Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) gereği, Türkiye’nin önce karıştırılması, sonra durulması ve en sonunda da tepkisiz bir toplum haline getirilmesi hedeflenmekteydi.

Çünkü BOP hedefindeki sınırları değiştirilecek olan 22 ülkeden hiçbirinde idealist gençlerin bulunmasını istemiyordu. İdealist insanları BOP’un önündeki en büyük engel olarak görüyorlardı.

Türk solu Amerika’nın aralarına soktuğu sözde lider kadrolar tarafından 1970’lerin başından itibaren bölünmeye ve farklı dergiler, dernekler, örgütler olarak teşkilatlanmaya başladılar.

Solda lider olarak görünen bu insanların hiçbirinin çocuğu Rusya’da üniversite okumamış, Rusya’da işe girip çalışmamış, Rusya’da ev almamıştır. Bu ajanların hepsinin kıblesi Amerika olmuştur. Hatta birçok komünist geçinenin çocuğu ABD vatandaşı bile olmuştur.

İşte bu ajanların marifetiyle bölünen sol birbirine üstünlük sağlamak için örgüt içi infazlara başlamıştı.

Yazılan senaryonun gerçekleşmesi için çok kan dökülmesi gerekiyordu…

Ülkücü Ruhi KILIÇKIRAN’ın katledilmesinin ardından ülkücülerle, komünistler fabrikalarda, mahallelerde, kampüslerde alan hakimiyeti sağlamaya çalıştı.

Ülkücüler / Türkçüler Atatürk’ün ve Türkeş’in anlatımlarından dolayı komünizmin büyük bir tehlike olduğunu biliyor ve ülkeyi komünizme karşı savunmaya çalışıyordu.

10 yıllık bir süreçte yaklaşık 6 bin kişi öldürülmüştü…

Bombalar patlıyor, evler, işyerleri kundaklanıyor, otomobiller havaya uçuruluyor, kurtarılmış bölgeler oluşturuluyor… Oluk oluk kan akıyordu… Caddeler, sokaklar kan gölüne dönmüştü…

Yabancı ajanların da yönlendirmesiyle 11 Eylül 1980 günü sadece İstanbul’da yüz tane bombalı pankart asılmıştı…

Bütün bu olaylar BOP’un patronları için çok önemliydi çünkü bu olaylar sayesinde, ülkesini tehlikede gördüğü an canını ortaya koymaktan çekinmeyen idealist gençler birer birer tespit edilmişti.

Bu gençlerin bir kısmı kurşunlanarak, bombalanarak bir şekilde katledildi…

Şerefli Türk subayı üniformasıyla kendilerini kamufle eden Amerikan uşakları Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan 12 Eylül 1980 gecesi yönetime el koyarak BOP’u bir basamak daha yukarıya taşımıştı.

Şimdi sırada geri kalan gençleri ya BOP’un amacına uygun olarak yönlendirmek, yönlendirilmeye müsait olmayanları ise bertaraf etmek vardı…

Öncelikle bu gençlerin zaafları belirlendi.

Şehvete, servete, makama, şöhrete veya dini inanca karşı zaafı olanlara bu zaaflarını tatmin etmelerinin yolu açıldı.

Cezaevlerinde oynanan bu kirli oyundan sonra tahliye olan mahkûmların bir kısmı tahsilatçı, kumarhaneci, değnekçi, ihaleci, yazıhaneci olduğu gibi bir kısmı da tarikat dergahlarında derviş olmuştu ama idealizmden uzaklaşmışlardı.

İlk lokmasından sonra haramı sıradanlaştıran eskinin dava adamlarının ideolojik vizyonu tükenmişti.

Artık onların her biri devrin adamı olmuştu.

Onlardan olan nesil de idealsiz bir şekilde yetişmişti.

Amacı olmayan, ülkesinin bütünlüğünü ve milletinin birliğini düşünmeden, kalkınmayı, ilerlemeyi, çağlar üzerinden sıçrayarak atom çağını yakalamayı hedeflemeden büyüyen gençler, alkolün, uyuşturucunun, şehvetin, sapık cinsel tercihlerin, hırsızlığın, tecavüzün, tacizin ve her türlü ahlaksızlığın bazen açık bazen gizli faili oldular.

Ülkede suç oranları arttı… Eskiye ilaveten onlarca yeni cezaevi inşa edildiği halde doluluk oranı tarihi bir rekor kırdı…

Herhangi bir konuya zaafı olmayan sağlam dava adamları olabildiğince ezildi, üzerlerinde her türlü işkence metodu denendi.

O yiğitler yılmadı, bıkmadı, korkmadı ve tahliye olduktan sonra “nerede kalmıştık?” diyerek, eskisinden daha azimli bir şekilde mücadele etmeye devam ettiler.

Onlar sayesinde az sayıda da olsa idealist gençler yetişti, yetişmeye devam ediyor.

İşte sayıları az gibi görünen o idealist gençler, BOP’un önünü açmak için idealizmi bitirmeye çalışanlara inat, dimdik ayakta duruyor ve sayıları her geçen gün artıyor.

Burası Türkiye!

On defa, yüz defa da darbe yapsanız, bu asil milletin evlatlarını tank paletleriyle de ezseniz, kanımızla yoğurarak vatan yaptığımız toprakları BOP’un bir parçası yapamayacaksınız.

İdealist dava adamlarına selam olsun,
Türkiye büyüyüp Turan olsun!