Yıl 2013…
Büyük çoğunluğu Müslüman olan Ortadoğu ülkelerine kâbusu yaşatacak olan BOP kapsamında Irak’a girmeyi kafasına koymuş olan ABD nasıl ve nereden gireceğini araştırıyor…
    Askeri ve siyasi uzmanlarının bulduğu en iyi güzergâh, İskenderun ve Mersin limanına kadar gemilerle taşınacak ABD askerlerinin karayolu ile Habur üzerinden Irak’a girmesiydi.
    ABD askerinin bu yolu kullanabilmesi için 1 Mart 2003 tarihinde TBMM’ne getirilen teskere reddedildi. 
    19 Mart 2003 tarihinde yeniden oylanan teskere kabul edildikten sadece beş saat sonra ABD uçakları Irak’ı bombalamaya başlamıştı.
    ABD askerlerinin silah, teçhizat ve araçlarıyla İskenderun’dan Habur’a uzanan yolculukları günlerce devam etti. 
    Habur’dan Irak’a giren işgalci ABD askerleri ciddi bir direnişle karşılaşmadan ilerledi. 9 Nisan 2003 tarihinde başkent Bağdat tamamen ABD’nin kontrolüne girmişti.
    Iraklılar bu işgali sevinçle karşılamış, şehir meydanlarında kutlamalar yapıyorlardı. Akıl tutulmasının yaşandığı bu anlarda eski bir güreşçi ve halterci olan Kazım Şerif Ceburi, balyoz darbeleri ile Bağdat’taki Saddam Hüseyin heykelini devirdi.
Bu olay bütün dünya televizyonları tarafından canlı olarak yayınlandı.
Iraklılar bayram ediyorlardı… Saddam’dan kurtulmuşlar, demokrasi ve özgürlük vaadiyle ABD’nin kucağına oturmuşlardı.
Yaklaşık 9 yıl sonra ABD Irak’tan çekilince işgalin yarattığı tahribat daha net görülüyordu:
Ülkenin bütün petrolü ve zenginlikleri yağmalanmış,
Tarihi eserleri çalınmış,
Yüzbinlerce Müslüman kadın hatta bazı erkekler bile tecavüze uğramış,
500 binden fazla insan ölmüş,
Binlerce kadın ve çocuk kaybolmuş,
Ülke, etnik kökenlere, mezheplere, ideolojilere göre bölgelere ayrılmış,
Ülkede yaşayan hiç kimsenin can ve mal güvenliği kalmamış
Namus ve şeref karaborsaya düşmüş,
Uluslararası arenada da Irak’ın itibarı bitmişti.
ABD işgali sona ereli 11 yıl olduğu halde Irak’ta bir düzen sağlanamamıştır.

Henüz çok yakın zamanda yaşadığımız Irak işgalinden hiç ama hiç ders almadığımızı görmek şahsen beni çok üzüyor.
Çünkü dün Irak’ta sahnelenen oyunun bir benzeri şimdi Suriye’de sahneleniyor.
Diktatör Hafız Esat’ın yolundan ilerleyen Beşar Esat’ın baskıcı politikasından yılan Suriyeliler 2011 yılında hükümete başkaldırmıştı.
Küresel emperyalist ülkelerin gayretleriyle olaylar zaman içinde bir iç savaşa dönüştü.
Zaten BOP demek, kan, gözyaşı ve zulüm demekti.
Suriye’deki bu başıbozukluktan etkilenmemek, sınır güvenliğimizi sağlamak, ihtiyaç sahibi Suriyelilere yardım elini uzatmak ve sağlık hizmeti sunmak üzere merhameti ve cesareti ile kahraman Türk askeri de mevzilenmişti.
Vatan duygusuna sahip olmayan Suriyeliler can korkusuyla kaçmaya, ülkeyi terk etmeye başladılar.
Suriye nüfusunun yaklaşık dörtte biri başka ülkelere kaçmıştı.
Suriye’nin kuzeyi neredeyse tamamen boşalmış, insandan arınmıştı.
Tabi doğa boşluğu kabul etmezdi.
Suriyelilerden boşalan Suriye toprakları yabancı istihbarat kuruluşlarına, özel harekât birliklerine, terör örgütlerine ve çok sayıda macerapereste eğitim alanı olmuştu.
Merkezi otorite kaybolmuştu.
13 yıl boyunca devam eden bu kaosta Suriye’nin maddi ve manevi olarak tam bir enkaza dönmüş olmasına rağmen ülkede bulunan onlarca devlet veya gruptan hiçbiri diğerine karşı bir üstünlük sağlayamamıştı.
Fakat, bu son bir haftada ne olduysa, merkezi hükümet silinip yok oldu, muhalif güçler başkent Şam’a kadar girdi.
Bu yazının kaleme alındığı 8 Aralık 2024 itibarıyla Diktatör Esat kayıp ve nerede olduğu hatta hayatta olup, olmadığı da bilinmiyor.
Türkiye’de bulunan savaş kaçkını Suriyeliler dün geceden beri sokaklarda kutlama yapıyor, araç konvoyları oluşturuyor, havai fişekler atıyor, marşlar okuyor, sprey boyalarla duvarlara, park halindeki araçlara sloganlar yazıyor.
Yani tam bir bayram havası…

Dünyadan bir diktatörün eksilmiş olmasına tabi ki ben de seviniyorum.
Ama bundan sonrası ne olacak?

Suriye’deki tüm yabancı güçler birleşip, bugüne kadar besledikleri terör örgütlerini ortadan kaldırdıktan sonra Suriye’yi terk etmelidir.
Başka ülkelere kaçmış olan Suriyeliler acilen ülkelerine dönmelidir.
Suriye’nin geleceğini bizzat Suriyeliler şekillendirmelidir.
Suriye’de demokrasiye geçilerek bir yıl içinde özgür ve adil bir seçim yapılmalıdır.
İş başına gelen hükümet diktatörlüğün ve iç savaşın yaralarını hızlıca sarmalıdır.

Aksi halde,
Irak modelinde olduğu gibi küresel emperyalist ülkeler Suriye’ye yön vermeye kalkarsa işte o zaman Suriye’de ne barış, ne özgürlük, ne sınır, ne namus ne de güvenlik kalır, Suriyeliler Esatlı günlerini arayacak hale gelir.
Ortadoğu’ya huzur ve özgürlük dileklerimle…