Darbe kalkışmasından bir yıl sonra bu yazıyı paylaşmak, sanki o günleri yaşamak gibiydi. Üzerinden 1 yıl geçmesine rağmen acılar hala taze. Allah şehitlerimize rahmet eylesin. ONLARA ÖLÜ DEMEYİNİZ, ONLAR ÖLÜ DEĞİLLERDİR.

Tarih 15 Temmuz 2016, Cuma günü saat 23:04. Fatih Sultan Mehmet köprüsü tanklarla trafiği önce tek yönlü kapattılar ve daha sonra çift yönlü kapatıldı. Akıllara gelen ilk şey, yine terör saldırısıydı. Ajanslarda geçen haberlerde bu yönlerdeydi. Ama bir sorun vardı; neden askerler var ve neden polisler yok? Daha sonra sosyal medyadan paylaşılan bir video yayınlandı. Bir asker şöyle cevap veriyordu sorulan sorulara; ‘TSK yönetime el koydu ve askeri darbe yapıldı.’ Bu cevap insanları panik havasına soktu. Millet ne yapacağını şaşırmış durumdaydı.

Bir cevap bekleniyordu hükümet kanadından. Çok geçmeden bu cevap, Cumhurbaşkanı ve Başkomutan Recep Tayyip Erdoğan tarafından geldi. Bir askeri darbe girişimi olduğu doğrulandı. Cumhurbaşkanı halkı meydanlara ve havaalanlarına davet etti. Çünkü 1960 ve 1980 darbesinde, bu ülke çok acılar yaşamış ve geçmişten ders almak gerekliydi. Eğer bir bütün olarak, millet olma bilinci ile kenetlenerek, karşısında kim olursa olsun duramazdı. Halk meydanlara döküldü ve Türkiye, vatanı koruma uğruna can siperane sokaklarda naralar atıyorlardı.

İlk darbe özel harekât polislerine oldu. Sonra TRT binasına girip yayını keserek, darbe yapmak isteyenler bir bildiri yayınlatmak için TRT muhabirine zorla bildiriyi okuttular. Bu bildirinin okunmasıyla millet, daha da panik havasının girdabına girmiş bulunmaktaydı. Sonra Cumhurbaşkanı kaldığı otelden İstanbul’a dönüş için çıktıktan 5 dk sonra, kaldığı otel askerler tarafından silahlarla tarandı. Bu olay darbenin hükümete olduğunun en açık örneğiydi.

Genelkurmay başkanı rehin tutulmuştu, diğer komutanlardan haber alınamıyordu. Ülke yine bir darbenin arefesindeydi. Millet olarak geçmişten ders aldığımız için bu darbe bizi 50 yıl daha geriye sürükleyecekti. Ama buna izin vermeyecektik. Türkiye bir 50 yılı daha kaldıramazdı.

Bu darbenin bir de masum insanları vardı, Er ve erbaşlar. Onlar hiçbir şeyden habersiz komutanlarının emirlerini yerine getiriyorlardı. Onlara denilen tek şey; ‘mühimmatlarınızı alın tatbikata gidiyoruz.’ Hiçbir şeyden habersiz, tankla tüfekle milletin arasına girdiler. Çok uzun sürmeden olayın iç yüzü ortaya çıkmıştı. Bu bir paralel yapı kanadının askeri darbesiydi. ‘Kim yapabilirdi bu darbeyi’ diye insanlar birbirlerine sormaktaydı. Bu darbeye kim teşebbüs edebilirdi? Akıllardaki tek soru buydu. Sonradan ortaya çıktı paralel yapı. Bu kadar güçlenebileceğini ve bir darbe girişiminde bulunacağını kimse aklının ucundan bile geçirmiyordu. Ama bundan 2 yıl önce darbe yapacaklarının ilk sinyallerini vermiş bulunmaktaydılar. Ama zaman mekân olarak kimse bilemiyordu. Aklımızın ucundan geçmeyen başımıza gelmişti. Millet sokağa çıkmıştı. ‘Bu vatanı biz koruyacağız’ diye. 50-60 yaşlarında bir teyze, elinde 60-70 cm bir değnekle vatanını savunmak için sokağa çıkmıştı. Eğer o gün halk sokağa çıkmamış olsaydı, bu darbe girişimi paralel yapının askeri kanadının darbesi olacaktı. Ve ismi de tarihe; ‘paralel yapının askeri darbesi’ olarak yazılacaktı. Halk, bir askeri darbeyi daha kaldıramazdı. Bunun olmaması için halk; sabahlara kadar belediyelerde, valiliklerde, askeriyelerin önlerinde nöbet tutuyorlardı. Belediyeler, askeriyenin önlerine iş makinelerini yıkmışlardı. Sebep; askeri tankların girişini engellemek için ve bu, birçok şehirde işe yaramıştı. Ama İstanbul ve Ankara da başarılı olmamıştı.

Askerler bir bir teslim olmaya başladı. Ama halk askerleri linç etmeye kalkıştı ve başardılar da. Birçok askere işkence edildi. Vatanı korumak adına; ellerine kına sürülerek, davulla zurnayla askere gönderilen bu vatan evlatları, askeri darbe adıyla halka zulüm etmek için halkın arasına daldı.

Gün birlik olma günüydü. Halk; arabıyla, kürdüyle, türküyle, boşnağıyla, ermenisiyle ve birçok etnik köken, sırt sırta verip bu vatanı darbe yapmak isteyenlerden kurtarmak için meydanlardaydı. Ve başaramadılar, bu halkı dizginleyebilmek kimsenin elinde değildi. Sayın Başbakanımız Binali Yıldırım’ın deyişiyle; ‘BİZ ANCAK ALLAH’IN HUZURUNDA DİZ ÇÖKERİZ.’ Gün; vatan için, bayrak için nöbet tutma günüdür öylede oldu. Halk vatanına ve bayrağına sahip çıktı ve askerler birer birer teslim oldu. Darbe girişimi bitmedi ama halk rahat bir nefes aldı. Gece yataklarında huzurla uyuyabileceklerdi. Allah vatanımıza ve milletimize zeval vermesin. Bu korkunç olayları bize bir daha göstermesin. ŞEHİTLERİMİZİ RAHMETLE YÂD EDİYORUZ.