Milli ve dini bayramlar Türk milletinin birlik, beraberlik, yardımlaşma, paylaşma, dayanışma ve hoşgörüsünü ortaya koyması gereken özel günlerdir ama bu günlerin özel günler olduğunun hissedilebilmesi için en güzel şekilde yaşanması gerekir.
Pekiyi biz bayramları bayram gibi yaşayabiliyor muyuz?
Bayramlardan ve bayramların güzelliğinden haberdar mıyız?
Gelenek olduğu üzere çocuklarımıza bayramlık kıyafet, ayakkabı alabiliyor muyuz?
Elimizi öpen eş, dost, komşu, akraba çocuklarına yüzlerini güldürecek miktarda bayram harçlığı verebiliyor muyuz?
Aile büyüklerimize bayram ziyaretine giderken “çam sakızı çoban armağanı” kabilinden bir hediye götürebiliyor muyuz?
Kurban kesebiliyor muyuz?
Gurbette yaşıyorsak, sılayı rahim yapabiliyor muyuz?
Genel durumumuza şöyle bir göz atalım;
Bir kere son yıllarda çevremizdeki güler yüzlü insan sayısı o kadar azaldı ki, mali, sosyal ve toplumsal sıkıntılardan dolayı birçoğumuzun suratı asık!
Çünkü milyonlarca insanımız işsiz ve işsizler ordusuna her gün yüzlerce, binlerce kişi katılıyor.
Şanslı olanlar asgari ücretli bir iş bulabiliyor. Bir sendikanın yaptığı araştırmaya göre Türkiye’de asgari ücret civarında çalışan işçi sayısı (kayıtlı ve kayıtsız) ortalama 10 milyon…
Bu işçilerin bir eş ve iki çocukları olduğunu kabul edersek demek ki, Türkiye’de 40 milyon kişi asgari ücretle geçinmeye çalışıyor.
Yani bir başka deyişle, Türkiye’de 40 milyon kişi açlık sınırında yaşıyor… Daha doğrusu, yaşayabilmek için ailesinden destek alıyor, gece veya hafta sonu ek iş yapıyor, yıllık izinlerinde başka işlerde çalışıyor.
Bir de memur ve işçiler yani kamu çalışanları var bunlar da maaşla çalışan kişiler… (tabi maaş dediysem üç, beş, altı hatta yedi ayrı yerden değil bir tek kurumdan maaş alan kişiler) bu kişiler de açlık sınırının üstünde ama yoksulluk sınırının kıyısında yaşayan kişilerdir. Bunların sayıları 4 milyon 500 bin civarındadır, aileleriyle birlikte ortalama 18 milyon kişidir.
Adalet Bakanlığı UYAP İstatistik Bilgi Sistemi verilerine göre İcra Dairelerindeki İcra (Esas) ve İflas Dosya Sayısı 23 milyona yaklaşmıştır. Yani şu anda 23 milyona yakın insanımız iflas etmiş veya borçlarını ödeyemediği için icralık olmuştur.
Uyuşturucu bağımlılığı ve madde bağımlılığı had safhaya çıkmış durumda, neredeyse her birimizin çevresinden (arkadaş, akraba, komşu, tanıdık) birilerinin çocuğu bu batağa saplanmış durumdadır. Allah’ın emirlerine ve devletin kanunlarına karşı çıkan zehir tacirleri yüzünden her gün çevremizde yeni bir trajediyle karşılaşıyoruz.
Artık öyle bir duruma gelmişiz ki; cezaevi sayısı, tutuklu ve hükümlü sayısı bakımından Avrupa Konseyine Üye 47 ülke arasında en önde gidiyoruz. Türkiye’de ki toplam hapishane sayısı 374’e yükselmiş tutuklu ve hükümlü sayısı 276 bin 500’e ulaşmıştır.
Eğitim sistemimizde sıklıkla yaşanan müfredat ve sınav sistemi değişikliği öğrenci, veli ve öğretmen kesiminin bunalıma girmesine sebep olmuştur.
Yüzbinlerce öğretmen adayı atama beklerken, binlerce ücretli (komik sayılacak bir ücret) öğretmen varken, devletin en yetkili ağzının öğretmen ihtiyacının olmadığını hatta öğretmen fazlasının olduğunu söylemesi umutların kırılmasına hayallerin yıkılmasına sebep olmuştur.
Bu gün gelinen noktada üniversite öğrencilerinin % 75’inin mezun olduktan sonra iş bulma umudu kalmamıştır.
Toplumun genelini ilgilendiren birçok konuda uzun uzun yazabilirim. Fakat önümüzdeki hafta idrak edeceğimiz 2021 yılı Kurban Bayramı öncesi siz değerli okurlarımı karamsarlığa itmemek adına kısa kesiyorum.
Kurban Bayramının yüce Türk milletinin uyanışına, silkinişine ve titreyip kendine dönmesine vesile olmasını bu sayede bayram tadında bayramlar geçirmemizi diliyorum.