Kırlangıçlar öter mi bilmem ama her habitatın kendine özgü bir yakarışı vardır dünyada. İnsan, bu dünyada habitat ve nebatatın içerisinde kendisine yer etmiş ve dünyaya haykırışmıştır. Kimisi sessiz çığlıktır, kimisi ise haykırıştır. Ama gel gör ki; ikisini de duyan yok, ne acı! Sağırlaşmamız, dilsiz olmamız, kör olmamız bizi kendi hanemiz içerisine tıkmıştır. Kozamızın kabuğunun kırılgan olmasına karşı, kabuğumuzu daha da sertleştirmiştir. Kabuğumuzu büyütüp, içerisine dostlarımızı almışız ama yabancı almamışız.
Yeni yıl bize neler getirecek? Bize sadece mutluluk getirsin yeter, başka bir şey istemiyoruz. Yeni bir yıla adım atarken geçmişten dersler çıkarmayı da unutmayalım. Yeni yılı kutlamak yerine, geçmişe dönüp hayatımızın nasıl aktığını ve nereye doğru gittiğine bir bakmamız lazım. Bizim tarihimiz, geleceğe yön veren tarihtir. Kişinin kendi tarihi geleceğini tayin eder. Bu anlamda geçmişten dersler alıp, geleceğe umutla bakmak gerekir. İnsanın bu dünyadan göçebileceği de unutulmamalıdır. İnsan o ki; topraktan geldi ve yine toprağa dönecektir. Giyeceği bir kefen ve bir tabut!
Hristiyanların kutladığı bir noel olmaması için, yılda bir sefer gelen babanın olmaması için(onlar gibi olmamak için) kültürümüzden beslenerek yeni yıla girmeliyiz. Onların hindi ve ağaç süslemesine karşın; bizim kültürümüzde yer edinen yemekleri pişirerek, dostluklarımızı pekiştirerek yeni yıla mutlu ve huzurlu bir şekilde girmeliyiz.
Yeni yılı kutlayacak ne var ki! Sadece ömrümüzden bir yılın geçtiğini ve toprağa bir adım daha yaklaştığımızın simgesidir. Abartılacak ve bu günün farklı kılacak tek özellik; insanın kendi tarihine yolculuk edip, hatalarını gözden geçirmesi olacaktır. Bu anlamda hayatımız devam ediyor. Yarın ölebiliriz mesela, ama yarına umutla kucaklamak bize yakışır.