Akşamüzeriydi. Kendimi dört duvar arasından sıyırıp, sokağa attım. Canım çok sıkılmış, biraz temiz hava almak istiyordum. Düşüncelerim; beynimi zorluyor, düşlerim; beni benden almıştı. Bu vaziyette iken kendimi, bir sokaktan bir sokağa atıyordum. Sokakların sonu gelmişti ve kendimi, kalabalık bir caddenin ortasında buldum. İnsanlar ya yalnız dolaşıyorlardı ya da ellerindeki akıllı telefonların içine hapsetmişlerdi kendini.

Güneş yerini aya bırakırken, karanlık üzerime çökmüştü. Gökyüzünde parıldayan ışık, caddenin tam ortasındaki kaldırımın üzerine düşüyordu. Bu kaldırım; kendini belli edermişçesine etrafına; 'BAKIN BANA’ diyordu. Sanki caddenin üzerinden geçen insanların ilgisini çekmeye çalışıyordu. Caddeden geçen insanların sesleri, arabaların korna sesleri, her yeri bu sesler doldurmuştu. Kimse bu kaldırımın sesine kulak vermiyordu. Ama benim ilgimi çekmişti. Ayın güzelliği, bu kaldırımın sesi olmuştu.

Caddeyi geçerek ışığın yansıdığı kaldırımın yanına gittim. Usulca eğilerek, kaldırımın üzerine oturdum. Kiremit taşından oluşturulan bu kaldırım; benimle konuşmak, dertleşmek istiyordu. Her gün üzerinden geçen onca insanların, kendisine değer vermediklerini anlatmaya başladı. Üzerimden her gün binlerce kişi geçiyor. Kimisi yalınayak kimisi ayakkabıyla… Ayakkabıyla geçenler, üzerime çamur bırakıyorlar. Bu çamur; her tarafımı kaplayarak güzelliğimi örtüyor. Elbiselerimi kirletiyorlar ve üzerime bir ağırlık çöküyor. Bu beni çok incitiyor.

Yalınayak geçenlerde; garip insanlardır. Halimi, bir tek onlar anlıyor. Üzerine giyecek elbisesi olmayan, bir çift ayakkabı alabilecek, karnını doyurabilecek; yani parası olmayan kimselerdi. Gelip yanıma oturup, caddeden geçen, parası cebinden taşan insanları tartışıyoruz. Vicdan yoksunu bu insanların, dünya hayatına nasıl dört elle sarıldıklarını görüyoruz. Elinden düşürmedikleri akıllı telefonların girdabına, nasıl girdiklerini dillendiriyoruz. Sahip oldukları malların, kendilerine sahip olduklarını tartışıyoruz. İnsanlar; amaçlarını yitirmiş, kendilerinden geçmişler. Nasıl bu hale geldiklerine şaşıyoruz. Her yaptıkları hareketleri durup düşünmeleri gerekirken, onlar bilinçsizce hareket etmeye devam ediyorlar. Bu insanları değiştiremeyiz. Böyle gelmişler ve böylede gidecekler. Kaldırım; bu şekilde konuşmaya devam etti. Beni benden alan bu düşünceleri, aklımda mıh gibi çakılıvermişti.

Vaktin geç olduğunu ve üzerine düşen ışığın geçtiğini fark ettim. Kaldırım ile vedalaştıktan sonra, eve doğru yol aldım. Kaldırımın bu düşünceleri, beni çok etkilemişti. İnsan olduğumu bilmiş, vicdan denilen şeyin farkına varabilmiştim.

Her gün yalınayak kaldırımda yürüyen; kimsesiz insanları unutmamak dileğiyle….