Şehrin yoğunluğundan ve gürültüsünden uzakta bir gün geçirmek için köye doğru yol alıyordum. Yol kenarında bir başlayıp bir biten tarlalardaki yeşil renk, boylu boyunca uzayıp gidiyordu. Arabanın camını açıp toprak kokusunu içime aldım. Akciğerlerim bayram ediyordu. Şehirde soluduğum karbon monoksit gazı ve egzoz dumanı, yerini toprak kokusuna bırakıyordu. Şehrin girdabından uzakta, mavi gökyüzü ve toprak her yeri kaplıyordu.

Yolda giderken; iri ufaklı, tek katlı ve ağaçlarla örülü köyleri incelerken iki kadın gözüme ilişti. Yaşları 30 ila 40 arasında olan bu kadınlar, atsız bir at arabasını ilerletmeye çalışıyorlardı. At arabasının üzerinde desteler halinde samanlar bulunuyordu. Biri arkadan diğeri önden çekmeye çalışan kadınlar, zorla da olsa arabayı ittirmeye kararlı gözüküyorlardı. Arkada bulunan kadın başını öne eğmiş, ayaklarından güç alarak arabayı ittiriyordu. Önde bulunan kadın ise; atın konulduğu yere geçip, iki uzun tahtayı tutarak at arabasını sürüklemeye çalışıyordu. Onların gösterdiği cesaret ve azim, benim yüreğimi yerinden oynatıyordu.

Köydeki kadınlar, güçlü ve dirayetli kadınlardır. Her türlü işi becerebiliyorlardı. Hem annelik hem de ırgatlık yapabiliyorlardı. Bu iki kadın, at arabasını nereye götürüyorlardı? Aklımda tek soru, kalbim huzurluydu.

100 metre ilerde otlayan atlar, benim sorumun cevabını yüzüme yapıştırıyorlardı. Üçü beyaz renkte küheylan, 2 kahverengi renkte arap atları ağaca bağlanmış bir şekilde otlanıyorlardı. Atların heybeti, kadınların gücünü gösteriyordu. Böyle bir köyde yaşayan insanların böyle atlar yetiştirmesi normaldi.

Gözlerden kaybolan atlar,  beni düşünce âlemine sokarken, toprak kokusunu alabiliyordum. Kalbim huzurlu, gönlüm meftun, akciğerlerim bayram ediyordu. Gözlerim uzaklara dalmış, saçlarım rüzgârda ahenkle raks ederken, düşüncelerim aklımı zorluyordu. Araba durdu ve varılacak köye geldik. Gökyüzünde maviliği seyre dalarken, rüzgâra bedenimi teslim ederken, kalbimi huzurla doldurur iken, düşüncelerimi rüzgâra teslim ederken, çocuklar gibi havaya zıpladım ve köy hayatına ‘merhaba’ dedim.