Nazım: "Dizme, tertip etme, sıraya koyma" anlamlarına gelir. Kur’an’ın harf, kelime, ayet ve sureleri o şekilde tertip edilmiştir ki, daha güzel olsun diye bir tek harfin dahi yerinden oynatılması mümkün değildir. Asla bir noksanlık ve ziyadelik kabul etmez.
Harflerin kelimelere, kelimelerin ayetlere, ayetlerin surelere yerleştirilişindeki tertip gibi, surelerin birbirleri ile irtibatı olarak Kur’an-ı Kerim içine yerleştirilmeleri de onun icazını göstermektedir. Zira Kur’an 22 yılı aşkın bir süre içinde parça parça nazil olmuştur. Bazen bir tek, bazen de on ayete varıncaya kadar birkaç ayet birlikte nazil oluyordu. Hz. Peygamber, istikbalde neler olacağını bilmeden, her ayet veya ayetler nazil olduğunda; "Bu ayetleri, filan, filan ayetlerin bulunduğu sureye koyun." (Tirmizî, Tefsiru’l Kur’an 10) derdi. Ayetlerin çok değişik sebeplerle, ayrı ayrı yer ve zamanlarda nazil olmasına rağmen Kur’an’ın bu şekilde telif edilerek, vahiy tamamlandığında, sureleri ve ayetleri arasında muazzam bir ahenk ve irtibat bulunan bir eser olarak ortaya çıkması, mucizeliğinin aynı ve zamanda haktan geldiğinin delillerindendir.
Allah,(c.c.) "Ona ne önünden, ne ardından (hiçbir suretle) batıl yaklaşamaz. O, hakîm ve hamîd olan Allah’tan indirilmedir." (Fussilet-42) ayetiyle, onun nazım ve telifinin, beşerin kullandıklarından olmadığına, dolayısıyla diğer kitaplar gibi fazlalık ve noksanlık suretiyle değiştirilemeyeceğine dikkatimizi çekmiştir
KUR’AN’IN FESAHAT VE BELÂGATİ (ANLATIM VE İFADE GÜZELLİĞİ): Açıklık, duruluk, sözün güzel olması anlamına gelen fesahat ile; kelime veya cümlenin ibare içinde aldığı yere uygun olması, manayı en güzel bir lafızla kalbe ulaştırmak demek olan belagat, en üstün şekli ile Kur’an’da mevcuttur. Alt, orta ve üst olmak üzere üç tabakası olduğu kabul edilen belagatin, mu’ciz olan ve sadece Kur’an’da bulunan üst tabakası dışındakiler, beliğ olan herkes tarafından yapılabilir.
KURAN MEYDAN OKUYOR: İnsanların yazdığı kitaplarda bazen yüksek hikmetler görülürken, bazen gayet basit düşüncelere rastlanır. Bir sayfası gayet edibane iken, diğer sayfalarında kalite düşer. Baştan sona okunsa tezatlarla karşılaşılır. İnsanların koyduğu yasalarda da tezatlar vardır. Anayasayı koyan hukukçular, diğer yasaları koyarken Anayasaya aykırı olmaması için dikkat etmelerine rağmen, bir müddet sonra ceza yasasından bir maddenin Anayasaya aykırılığı ortaya konulur. Bu, normaldir. Çünkü insan aklının gücü, görüş alanı sınırlıdır. Yarının ne getireceğini bilemez. Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerim’in nazmında, manasında, haberlerinde, emir ve yasaklarında, edebiyatında, gramer kaidelerinin uyumluluğunda bugüne kadar bir eksikliğe, aykırılığa, düzensizliğe, çelişkiye rastlanmamıştır.
Dünya kuruldu kurulalı, geçmişle ilgili bu kadar büyük ve bu kadar eşsiz bir haberi, bu kadar ciddiyetle peygamberlerden ve bilhassa son Peygamber’den başka hiçbir kimse ispat etmeye değil; ortaya atmaya bile cesaret edememiştir. Kısa bir süre önce yazılmış teknikle ilgili kitaplar bugün değerini yitirdi. Filozofların düşünceleri, düşüncesizliklerinin belgesi oldu. İnsanların mutluluğu için bundan daha iyisi yok denen yasaların ömürleri, insanların ortalama ömürlerinin biraz fazlası kadar ancak oldu.
Kur’an -ı Kerim, bin dört yüz küsur seneden beri her çağa, her kesime kültür seviyelerine göre bir şeyler vermekte ve her çağda yepyeni oluşu, eskimezliği, tazeliği ortaya çıkmaktadır. Ve bütün bunlar la beraber burada zikredemediğimiz benzer birçok sebeplerden ötürü Kuranı azimüşşan yıllardır tüm muhaliflerine meydan okuyor ve kıyamete kadar bu meydan okuyuşunu da sürdürecektir. "Yoksa Kur’an’ı peygamber mi uydurdu diyorlar? (Resulüm,) de ki: ’O halde iddianızda sadık iseniz, onun gibi bir sure yapın, getirin ve Allah’tan başka gücünüzün yettiği (edip, beliğ) kim varsa onları da yardıma çağırın." (Yunus-38) "Eğer kulumuza indirdiklerimizden herhangi bir şüpheye düşüyorsanız, haydi onun benzeri bir sure getirin, eğer iddianızda doğru iseniz Allah’tan gayri şahitlerinizi (yardımcıları-nızı) da çağırın. Bunu yapamazsınız -ki elbette yapamayacaksınız- yakıtı, insan ve taş olan cehennem ateşinden sakının. Çünkü o ateş, kafirler için hazırlanmıştır." (Bakara, 23-24)
GEÇMİŞ TOPLUMLARDAN HABER VERMESİ: Hz. Peygamber, hiç okuması, yazması olmadığı, hiçbir insandan eğitim görüp bir şey öğrenmediği, ümmî olduğu halde, geçmiş milletlerden haber vermesi Kur’an’ın mucizelerinden biridir. Okuması yazması olmadığına, bunları bir yerden öğrenmesi mümkün olmadığına göre, bunların kaynağı ancak vahiy olabilir, onun için yüce Allah, şüphecilere şöyle diyor: "Sen bundan önce bir kitap okumuyor ve elinle yazı yazmıyordun ki iptalciler şüphe etsinler." (Enam-105) "Bu sana vahyettiğimiz, gaybe / gizliye ait haberlerdendir. Bundan önce onları ne sen biliyordun, ne de kavmin..." (Hud-49