Her inanç ve sistemin eğitim modeli olduğu gibi İslam’ın da kendi şahsı nevine munhasır bir eğitim modeli vardır. Cumhuriyetin ilanından ve harf inkılabından sonra eğitim sistemi seküler bir tarza dönüşmüştür.

İslami eğitimler belli bir süre engellenmiş o kadar ki bırakın fıkıh, akaid, hadis, tefisr nedir bilmeyi cenazesini Müslümanca nasıl gömmesi gerektiğini dahi bilmeyen bir nesil yetişmiştir.

Özellikle 1950’li li yıllardan sonra bu anlayış yavaş yavaş terk edilmiş, 1970’li yıllardan sonra Müslümanlar, dinleri konusunda bilgi edinebilmesi adına biraz daha serbest bir ortam bulmaya başlamıştır.

1994’lü yıllardan sonra bu serbestlik daha da artmış ancak 1997 ve 2002 yılları arasında yeniden bir engel ve yasak ortamının oluştuğunu söylemek mümkündür. Cumhuriyet tarihini baz aldığımızda Müslümanların dinlerini öğrenme ve yaşama konusunda en parlak dönemini bu son çeyrek asırda yaşadığını söylemek yanlış olmasa gerek.

Tabi ki bu serbestlik içerisinde bir İmam Azam, bir İmam Şafiî, bir Bakillani, bir İbni Sina, bir Rahmetullah El Hindi yetişmesini beklemek imkansız değil ama mümkün de görünmüyor şuan için.

Ve ne yazık ki günümüz İslam aleyhtarları bir Müslüman ile tartıştığında muhatabının yukarıda sayılan Alimlerden biri gibi olduğunu zannetmektedir. Ne yazık ki böyle değil.

İslam; askeri alandan tutun yönetime, hukuktan tutun aile yaşantısına, sağlıktan tutun eğitime, astronomiden tutun antropolojiye, spordan tutun psikolojiye, matematikten tutun tarihe, coğrafyadan tutun mekaniğe, fıkıhtan tutun siyere, hadisten tutun tefsire, kelamdan tutun siyaset ilmine ve daha sayamadığım bir çok alan ve har alanda onlarca dalın olduğu bir müktesabata sahiptir. Ve bu alanlarda kendi sistematiği içerisinde bir eğitim anlayışı ve modeline sahiptir. Bu eğitim sistemi ve modeli ile eğitim göremeyen Müslümanların muhatapları karşısında fikri manada yenilmesi kaçınılmazdır.

Düşünün ki bir misyoner ile karşı karşıyasınız. Siz günde 90 ile 100 arası kelime kurarken muhatabınız profesör seviyesinde psikolog ve sosyologdur. İslamı bizden çok daha kapsamlı aratırmış ve günde yaklaşık 3 bin kelime kurabilecek kabiliyete sahiptir. Hatta daha çok. Ülkemizdeki seküler sistemde eğitim görmüş bir Müslümanın bu misyoner karşısında şansı ne olabilir ki?!

Bir tartışma programı izliyorsunuz TV ya da sosyal medya üzerinden, normalde ilmi bir münazara tek bir konu üzerinde gerçekleştirilir. Bu çerçevede bütün doneler ortaya dökülür ve gerekirse saatlerce konuşulur ve buna göre bir neticeye varılır. Ancak bu programlarda böyle bir durum söz konusu değil. Benzetecek olursak sizden hem doktor hem tarih öğretmeni, hem astronot hem gemi mühendisi, hem komutan hem siyasi lider, hem matematik hem de felsefe öğretmeni, hem fakih hem muhaddis, hem dinler tarihi hem mezhepler tarihi uzmanı olmanız beklenmektedir. Böyle bir tartışma programı da olmaz bu tartışmadan bağcıyı dövmekten başka bir sonuç elde etmek de imkansızdır. Üzüm müzüm beklemeyin yani.

Oryantalizm ya da Şarkiyatçılık ve ya Doğu Bilimcilik… Bu terimleri az çok duymuşsunuzdur. Oryantalistler dendiğinde aklımızda belki de oryantel dediğimiz dansçılar gelebilir. Ancak alakası yoktur.

Oryantalizmin asıl çıkış gayesi İslam’ın Kitabı olan Kuran-ı Kerim üzerinden hareketle sözüm ona hatalar, yanlışlar, çelişkiler bularak Müslümanları Kuran’dan uzaklaştırmak için ortaya çıkmıştır. Ancak yapılan tüm çabalar boşa çıkmış Müslümanların Kuran’a daha çok sarıldıklarını görünce bu sevdadan vazgeçmeye başlamışlardır. Ta ki bir oryantalistin bir hac mevsiminde Mekkeye giderek dünyanın dört bir yanından farklı ırk ve renkte Müslümanların Kuran’da olmamasına rağmen belirli bir yerden eğitim almışçasına selamlaşırken, yemek yerken, abdest alırken, camiye girerken ve çıkarken aynı şeyleri yaptıklarını görmesi ile oryantalizm Kuran’dan bu alana yönelmiştir. Yani kendi ifadeleri ile Peygamberin geleneğine. Çünkü onların literatüründe sünnet yoktu. Gelenek dediler. Ve bunun üzerinde çalışmaya başlayınca Müslümanların farklı görüşlerini, farklı anlayışlarını, tartışılan konularını tespit etmiş ve istediklerine ulaşmışlardı. Tarihin tozlu raflarındaki sıkıntılı ama çözülmüş konuları yeniden Müslümanların önüne servis etmişlerdi. Diyebiliriz ki her 20 yılda bir bu konular tekrar tekrar Müslümanların önüne servis edilir. Özellikle de Peygamber Efendimiz aleyhisselamın Hz Aişe annemiz ile olan evliliği meselesi.

Dün olduğu gibi bugünde bu mevzu tekrar Müslümanların önüne bir imtihan olarak gelmiştir. Ve ne yazık ki bir çok kişi bu imtihanı verememiştir. Peygamber Efendimiz Aleyhisselam, Hz Aişe annemiz ile 6 yaşında evlendi, 9 yaşında evlendi, 17 yaşında evlendi ve benzeri farklı bir çok rivayet... Bu konuda elimizde gerekli malumat mevcuttur. 17 diyenlerinde 9 yaşında evlendi diyenlerin de elinde yeterli sayıda kaynak bilgi mevcuttur. Ancak ben olaya farklı bir zaviyeden bakacağım.

Peygamber Efendimiz Aleyhisselam ile Aişe annemiz evlenmiş mi? Evlenmiş. Bu evliliğe Aişe’nin babası, annesi, akrabaları karşı çıkmış mı? Hayır. O toplumdaki müşrikler, yahudi ve hıristyanlardan bu konuda herhangi bir itiraz gelmiş mi? Hayır. Normalde Aişe annemiz geç kalıp Safvan Bin Muattal ile geldiği için kendisine olmadık ifitralar atan ve Kuran ile Aişe annemizin tertemiz ve iffetli olduğu, kendisine iftira atıldığı belirtilen ve İfk Hadisesi denen bir olayı yaşatanların, kabul görmeyen böyle bir evlilik için mi ortalığı ayağa kaldırmayacaklarını zannediyorsunuz. Peki, böyle bir şey var mı? Hayır.

Yani bu evlilik o dönem örf ve adetlerinde kabul gören, İslam’ın da onay verdiği, hem yeryüzünde hem de Allah indinde kabul gören bir evliliktir.

İslam evlilik için belirli bir yaş getirmemiştir. Akil ve baliğ dediğimiz ergenlik çağına gelmesi, evliliği kaldırabilmesi gibi hususlar göz nünde blundurularak böyle bir alt sınır belirlenmiştir. Ama asılolan uygun olması şartı ile o bölgenin örf ve adetlerinin baz alınmasıdır. Örneğin Türkiye’de ve bir çok ülkede resmi olarak evlilik yaşı 18 ise İslam buna göre hareket edilmesini ister. Bunun harici her birey kendi yaptığından sorumludur. 

Yani Müslümanların imanı bu kadar mı pamuk ipliğine bağlı ki basit bir mevzuda imanları sarsılacak ya da İslam’ı terkedeceklerdi! Bugün Filistin gözlerimizin önünde! Çocuklarının paraçalarını toplayıp çöp torbasına koyan baba “Hasbunallah ve Nî’mel Vekil” diye teslimiyet örneği gösteriyor. Kolu bacağı kopmuş anestezi olmadan acı içerisinde kıvranan yavrucağız “Hasbunallah ve Nî’mel Vekil” diye teslimiyet örneği gösteriyor. Evi barkı yıkılan tüm ailesini kaybeden bir anne “Hasbunallah ve Nî’mel Vekil” diye teslimiyet gösteriyor. Bunları gören hıristiyanlar hayretlerini gizleyemiyor ve İslam’ı araştırarak akın akın İslam’a girerken, Müslümanlar bu kadar basit bir mevzu yüzünden imanından mı vazgeçiyor? Böyle olmamlıydık!!!

Biz kimiz ve kimin ümmetiyiz? Alemlere rahmet olarak gönderilen Ahmed Mahmud Muhammed Mustafa Aleyhisselamın ümmeti değil miyiz? Biz, size içinizden öyle bir Peygamber gönderdik ki O sizin ayağınıza bir diken batmasına bile gönlü razı gelmez diye ümmetine bu kadar düşkün, ümmeti üzerine titreyen Ahmed Mahmud Muhammed Mustafa Aleyhisselamın ümmeti değil miyiz? Biz, kendisi 25 yaşında genç, yakışıklı bir delikanlı iken kendisinden 15 yaş büyük ve iki defa evlenmiş ve bu evliliklerden de çocuğu olan Hatice annemiz ile evlenmiş Ahmed Mahmud Muhammed Mustafa Aleyhisselamın ümmeti değil miyiz? Biz, Mekkeli Müşrikler eğer o bu davayı kadınlar için yürütüyorsan Mekkenin en güzel kızlarını verelim, eğer bunu altın için yapıyorsan yığınlarca altın verelim, eğer iktidar için yapıyorsan Mekkenin liderliğini verelim yeter ki bu davadan vazgeç şeklindeki tekliflere karşı sağ elime güneşi sol elime ayı koysalar yine bu davadan vazgeçmem diyen Ahmed Mahmud Muhammed Mustafa Aleyhisselamın ümmeti değil miyiz? Biz, sırf insanlara put perestliği terk edin Allah’a iman edin dediği için Ebu Cehil tarafından aşağılanan ve tartaklanan ve bu durumu gören yengesi, Hamza’ya Ebu Cehil yeğenine bunları yaptı deyince bu öfke ile Ebu Cehilin yanına gidip yeğenime bunları mı yaptın deyip okunun kabzası ile Ebu Cehilin kafasını yarıp bundan böyle ben de yeğenimin dinindenim eğer bir diyeceğin varsa bundan böyle bana söyle diyeceğini diyen Hz Hamza’nın yeğeni Ahmed Mahmud Muhammed Mustafa Aleyhisselamın ümmeti değil miyiz? Biz, herkes açlıktan karnına bir taş bağlarken kendisi iki taş bağlayan Ahmed Mahmud Muhammed Mustafa Aleyhisselamın ümmeti değil miyiz? Hz Ömer yanına geldiğinde uzandığı sedirin izi yanaklarında çıktığını görünce bu sana reva mıdır sorusna karşılık istemez misin cennet bizim olsun diyen Ahmed Mahmud Muhammed Mustafa Aleyhisselamın ümmeti değil miyiz? Kendisine cahiliye döneminde kız çocuğunu nasıl diri diri toprağa gömdüğünü anlatan ve anlattıkça hıçkıra hıçkıra ağlayan tekrar anlat deyince yeniden ağlayan Rahmet Peygameri Ahmed Mahmud Muhammed Mustafa Aleyhisselamın ümmeti değil miyiz? Her peygameber duasını kendisi için kullanırken O mahşer günü ümmeti için kullanacak olan Ahmed Mahmud Muhammed Mustafa Aleyhisselamın ümmeti değil miyiz?

Uyanın! Kendinize gelin! Allah için kendinize gelin! Peygamber Efendimiz Aleyhisselamın hayatını okuyun, çocuklarınıza da okutun. Bugün en önemli vazifelerinizden biri bu olsun. Hatalar ve yanlışlar bizimdir. İslam eksiksiz ve tertemzidir. Velhamdulillahi Rabbil Âlemin.