Balıklıgöl'e hafta sonu yoğun oluyor. Ramazan ayında sayı azalsada yine de civar illerden ziyaretçiler geliyor. Balıklıgöl'de ŞURKAV'ın belirlediği yem satıcıları dışında arasa hamamından itibaren balıklıgöl'e kadar yüzlerce işyeri önünde yem satışı yapılıyor. Fiyatları da çok ucuz. Dışarıdan gelenler fazla alıp hayvanları doyuralım mantığı ile balıklara her güç kilolarca yem atılıyor, tabiî ki bu atılan yemleri balıklar yemiyorlar. Gölün zemininde bu yemlerden dolayı kirlilik ve oksijen azalması gibi sebeplere neden oluyor.
Balıklı göl dünyanın ve Türkiye'nin olduğu gibi Şanlıurfa'nın sembolüdür. Balıklıgöl'de kirlenme oldu. Dönemin valililer Muzaffer DİLEK, Şemsettin uzun ve Şükrü Kocatepe'nin girişimleri ile Balıklıgöl'de Emniyet su altı timleri temizleme yaptı. Daha sonra Balıklıgöl'ün suyu değiştirildi.tabi maliyet gerektiren ve zor bir iş. Balıklar diğer havuza alınması suyun boşaltılması temizlendikten sonra tekrar doldurulması gibi aşamalar var. Önemli olan bu değerimizi korumak. Kirlenmemesine ve kirletilmemesine ve ilgili kurum ve kuruluşların gerekli tedbirleri almasıdır. Bu yem satışları böyle devam ederse yakında balık ölümleri tekrar başlar. Bu da artık vaktin geçtiğinin göstergesi olur.
Balıklıgöl ile ilgili kaynaklar oldukça fazla.uygarlığın doğduğu şehir adlı kitabta bölgenin 11 bin yıllık olduğu belirtiliyor.
Balıklıgöl'den Vali Fuat Bey Caddesi'ne çıkışın hemen sol başındaki toprak duvar kesitinde, Harran Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü Araştırma Görevlisi Bahattin Çelik tarafından 1996 yılında yapılan araştırmada; çakmaktaşından ve obsidyenden yapılmış ok uçları, mızrak uçları, delici ve kesici aletler, bazalt baltalar ve ezgi taşları tespit edilmiştir. Neolitik Çağ'ın Akeramik evresi'ne (M.Ö. 9000) tarihlenen bu aletler sayesinde Balıklıgöl ve çevresinin günümüzden 11.000 yıl önce iskan edildiğini kanıtlamıştır.
Balıklıgöl Çevre Düzenleme Projesi kapsamında, bugünkü "Kent Platosu" olarak adlandırılan yerin 1994 yılındaki hafriyatı sırasında bulunan ve Şanlıurfa Müzesi'ne götürülen üç parça halindeki büyük kalker heykelin, Neolitik Çağ'a veya Hz. İbrahim'in yaşadığı Babil dönemindeki bir tapınağa ait olduğu tahmin edilmiştir. Hz. İbrahim'in putperestlerle olan mücadelesi dikkate alındığında ikinci ihtimal ağırlık kazanmaktadır.
Hz. İbrahim'in doğduğu ve ateşe atıldığı mekanları içersine alması nedeniyle Balıklıgöl ve çevresi, Hz.İbrahim'den bu yana yüzyıllardır kutsal mekanlar olarak ziyaret edilmektedir.
Peygamberlerin Atası (Cedd'ül Enbiya) olan Hz. İbrahim; Müslümanların yanında, Yahudi ve Hıristiyan topluluklarınca da tanınmaktadır. Durum böyle olunca, çeşitli milletler tarafından birçok kez el değiştiren Şanlıurfa'nın bu köşesi, her üç dine mensup toplumlar tarafından kutsal kabul edilmiş, büyük dini yapılar, sosyal yapılar ve krallık sarayları buraya inşa edilmiştir.
Şanlıurfa'nın Müslümanların eline geçmesinden sonra kentin bu küçük köşesine neredeyse birbirine bitişik olarak inşa edilen 8 cami ve mescid (Narinci Camii, Sakıbiye Mescidi, Toktemur Mescidi, Hasan Padişah camii, Mevlid-i Halil Mescidi, Rızvaniye Camii, Halil-ür Rahman Camii ve Yeni Dergah Camii), 6 medrese (Tahtamor, Sakıbiye, Rahimiye, Hasan Padişah, Rızvaniye, Halil-ür Rahman), 2 tekke (İbrahim Halil Tekkesi, Sakıbiye Tekkesi) ve 1 zaviye (Halil-ür Rahman Mevlevi Zaviyesi) buraya verilen önemi vurgulamaktadır.
İBRAHİM PEYGAMBER VE ŞANLIURFA
Efsaneye göre, Nemrud bir gece rüyasında tahtının yıkıldığını ve hükümdarlığının sona erdiğini görür. Müneccimleri O’nun bu rüyasını "bu yıl bir çocuk doğacak, senin krallığına ve putperest dinine son verecek ve tek tanrılı dini getirecek" şeklinde yorumlar.
Bunun üzerine Nemrud, o yıl bütün hamile kadınların ve doğan çocukların öldürülmesini emreder. İbrahim’e hamile olan Nuna hamileliğini gizlemeyi başararak İbrahim’i bir mağarada gizlice doğurur. Bir rivayete göre 15 ay, diğer bir rivayete göre 7 sene bu mağarada gizlice yaşayan İbrahim baba evine döndü. Ancak, Allah’ın bir mücizesi olarak İbrahim yaşının çok üzerinde bir delikanlı görünümünde idi. Hiç kimse O’nun Nemrud’un çocukları öldürdüğü yıllarda doğmuş olabileceğini düşünmüyordu.
Politeist inanca sahip Babillerde gök cisimlerinin tanrısal gücü olduğuna inanılıyor ve gök cisimlerini sembolize eden insan şeklindeki heykellere tapınılıyordu. İbrahim, Nemrud ve halkının taptığı bu putlarla bakarak "Ey kavmim, bu gördüklerinizi ve taptığınız putlar hep yok olan varlıklardır. Ben bunlara Allah diyemem. Allah; yerleri, gökleri ve kainatta var olan her şeyi yaratandır " diyerek insanları gerçek Allah’a ibadet etmeye çağırdı. Putları kırıp parçalamaya başladı. (1994 yılında Balıklıgöl çevre düzenleme projesi harfiyatında bulunan ve Şanlıurfa Müzesi’ne götürülen gözleri obsidiyenli kalker heykelin Neoltik Çağ ya da Hz.İbrahim dönemine ait bir tanrı heykeli olduğu tahmin edilmektedir). Bunun üzerine Kral Nemrud İbrahim’i yakalatarak bugünkü Şanlıurfa Kalesi’nin bulunduğu tepeden aşağıda yaktırdığı büyük ateşe attı. O sırada Allah tarafından ateşe "Ey ateş, İbrahim’e karşı serin ve selamet ol" emri verildi. Bunun üzerine ateş su (Halil-ür Rahman Gölü-Balıklıgöl), odunlar da balık oldu. Hz. İbrahim salimen bir gül bahçesinin içerisine düştü. Allah sevgili kulu ve peygamberi Hz. İbrahim’i bir mûcize olarak korumuş ve yakmamıştı.
Rivayete göre Nemrud’un kızı Zeliha’da İbrahim’e inandığı için kendini O’nun peşinden ateşe attı ve düştüğü yerde "Ayn-ı Zeliha" gölü oluştu.
Hz. İbrahim’in doğduğu mağara, O’nun ve Zeliha’nın düştüğü yerde oluşan Halil-ür Rahman (Balıklıgöl) ve Aynzeliha gölleri şehir merkezinde olup her yıl onbinlerce yerli ve yabancı turist tarafından ziyaret edilmektedir. Her iki göldeki balıklar kutsal kabul edildiğinden yenilmemekte ve korunmaktadır.
Misafirleri çok seven ve misafirsiz sofraya oturmayan Hz. İbrahim’in bu özelliği adeta günümüzdeki Şanlıurfalılara da yansımıştır. Zira, Şanlıurfa-lılar misafir ve ikram sevme özellikleriyle turistlerin büyük ölçüde takdirini kazanmışlardır.
Hz. İbrahim Şanlıurfa’dan Hicaz’a giderken bir süre Harran’da kalmış, bu nedenle Harran’a " İbrahim’in Şehri" denilmektedir. Bazı tarihi kaynaklar Harran’da İbrahim Peygamber’in evinin ve mescidinin bulunduğu, O’nun otururken yaslandığı bir taşın mevcut olduğunu yazmaktadır.