Türk Milletine Adanmış Bir Ömür

Abone Ol

Aslen Kayserili olmasına rağmen ailesinin göç etmesi sebebiyle Kıbrıs’ta dünyaya geldi…

    İlk ve ortaokulu Lefkoşa’da okuduktan sonra anavatana dönerek Kuleli Askeri Lisesi ve Harp Okulunu bitirerek şerefli Türk ordusunda görev yapmaya başladı…

    Türk yurdunda, Türkçülük ve Turancılık suçlamasıyla gözaltına alınarak, bir yıl boyunca tabutluk adı verilen özel yapım işkence hücresinde tutuldu…

    Mahkeme Türk ülkesinde Türkçülüğün suç olmayacağına karar verince berat ederek görevine döndü…

    Bozulan devlet geleneğini, ekonomiyi ve ahlakı sağlamak düşüncesiyle 27 Mayıs ihtilaline katılarak Başbakan Müsteşarı oldu…

Fakat ihtilalcilerin ülkeyi komünizm çizgisine çekmeye çalışmalarına karşı çıkınca Hindistan’a sürgün edildi…

Menderes ve Bakanlarının idam edilmemeleri için girişimde bulunan tek kişi olarak tarihe geçti...

İki buçuk yıl sonra Türkiye’ye dönmesinden sadece birkaç ay sonra Talat Aydemir’in başarısız darbe girişimine katılmak suçlamasıyla gözaltına alınarak 4 ay hapis yattıktan sonra berat etti…

Osman BÖLÜKBAŞI’nın genel başkanı olduğu CKMP’ne önce üye ardından genel başkan oldu…

Bu partinin adını MHP olarak değiştirdi ve partinin desteklenmesi için yirmiden fazla yan kuruluş kurdurdu. Kısa zamanda Hakkari’den Edirne’ye, Ağrı’dan İzmir’e kadar ülkenin her mahallesinde bir şubesi oldu…

Yirmiye yakın kitap yazdı, binlerce konferans ve seminer verdi, Avrupa başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde temsilcilikler açtı…

Beş dönem milletvekili seçildi, siyasi dehası ve devlet tecrübesi sayesinde partinin üç milletvekili varken iki bakanlık aldı, 16 milletvekili varken de beş bakanlık aldı, iki dönem başbakan yardımcılığı yaptı…

Biri günlük gazete olmak üzere, onlarca gazete ve dergiyi yayın hayatına geçirdi…

SSCB’nin Doğu Avrupa’daki yayılmacı politikasını ve sıcak denizlere inmek için Türkiye’ye göz koyduğunu erken fark ederek evladım dediği bozkurtlarıyla birlikte savunmaya geçti…

5 bin evladını şehit verdiği, on binlerce evladının cezaevlerine düştüğü, bir o kadarının yurtdışına kaçtığı bu kanlı savaş sonunda kendisi de idamla yargılandı ve dört buçuk yıl cezaevi yattıktan sonra berat etti…

SSCB dağılıp da özgürlüğüne kavuşan demirperde ülkelerinin kadınları dünya pazarlarlarına saçılınca, kimilerinin “kardeş kavgası” dediği o eşsiz savunma ile aslında Türk milletinin namusunu kurtardığı ortaya çıktı…

Çok hızlı bir şekilde bağımsız Türk devletlerinde teşkilatlandı…

Kayseri, Osmaniye, Bursa, Mersin ve daha birçok şehirde yüzbinlerce insanın katıldığı açık hava kurultaylarını geleneksel hale getirdi…

Türk dünyası için özel olarak yetiştirilen ve Türklerin bulunduğu bütün ülkelerde görev yapan asker ve istihbaratçı Kaşif KOZİNOĞLU şöyle anlatıyordu:
“Bana, Afganistan, Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan dağlarında yaşayan çobanlar bile Alparslan TÜRKEŞ’i soruyor. Ben ona nasıl “Başbuğ” demeyeyim?”

Evet… O artık Türk dünyasının başbuğuydu!

Türk dünyası TÜRKEŞ’i tanımakla kalmamış aynı zamanda uzun yıllardır hiçbir Türk devlet adamına layık görmediği “Başbuğluk” ünvanını da Alparslan TÜRKEŞ’e vermişti.

    Başbuğ TÜRKEŞ, her zaman Türk milletini nasıl daha ileri götürebilirim, nasıl daha zengin, daha huzurlu ve mutlu edebilirim düşüncesiyle, durmadan, dinlenmeden gece gündüz koşturan gerçek bir liderdi.

    Tokalaştığı insanın gözlerinin içine bakarak samimiyet ve güven aşılayan, bir defa gördüğü bir yüzü ve tanıştığı insanın ismini asla unutmayan bir yapısı vardı.

    Türkiye’nin herhangi bir yerinden Başbuğun yanına gidip tanıştığınızda, “sizin geldiğiniz ilde, ilçede, köyde falanca ülküdaşımız vardı. Dönünce kendisine selamlarımı iletin” diyecek kadar mükemmel bir hafızaya sahipti.

3 Nisan 1997 akşamı uçakla Almanya’dan Ankara’ya geldi, ertesi sabah karayoluyla Amasya’ya gitti, akşam dönüşte Ankara’da bir programa katıldıktan sonra evine dönerken kalp krizi geçirerek vefat etti.

80 yaşındaydı…
80 yıl boyunca Türk milletinin varlığı, birliği ve dirliği için çalıştı…
Onunki milletine adamış bir ömürdü…
Nur içinde yatsın!