Sarayda kuşçubaşı olan dedesi, babası ve yine üst düzey bir yetkili ile evli olan halası sayesinde, 1883 yılında son derece konforlu bir hayatın içine doğmuştu…
Lüks hayatın yanında akademik alanda da her kapı ardına kadar açılıyordu. En iyi okullarda okuduktan sonra Harbiye’ye girdi ancak son sınıfa geldiğinde Türkçü fikirleri yüzünden Padişah tarafından Hicaz’a sürgün edildi.
Sürgündeyken bir yolunu bulup, İstanbul’a gelerek üç tabur askerin koruduğu başyaverin oğlunu kaçırarak rüştünü ispatladı.
Sürgün kaldığı dönemde bütün Arap yarımadasını gezdi, buralarda çok sıkı dostluklar kurdu.
Etrafına topladığı genç subaylarla birlikte sisteme başkaldırdı.
Çöl şartlarında gerilla savaş taktiklerini uygulamalı olarak öğrendi ve öğretti.
Üzerine gönderilen kuvvetleri yendi, çok sayıda altın, silah, mühimmat elde etti.
Saray tarafından affedildikten sonra, Teşkilat-ı Mahsusa’yı kurdu.
Kıbrıs’ta ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde istihbarat faaliyetlerinde bulundu.
Makedokya’daki üçüncü orduya “hoca” kadrosuyla gizlice girerek, Enver Paşa ile temasa geçti.
İkinci meşrutiyetin ilanından sonra Teşkilat’ı Mahsusa Sultan Reşat tarafından onaylanarak resmiyet kazandı.
Trablusgarp ve Balkan savaşlarında büyük yararlılıklar gösterdi.
Edirne’nin geri alınmasında ve Balkanlardaki Türk nüfus yapısının korunmasında önemli rol oynadı. Hatta Batı Trakya adıyla bir Türk devleti de kurdu fakat bu devletin ömrü sadece iki ay sürdü.
Birinci Dünya savaşında Hindistan üzerinden Türkistan’a geçerek Yedisu-Kırgız ayaklanmasını başlatarak Ruslara ağır bir darbe vurdu.
Osmanlı Türk devleti aleyhine yürütülen kışkırtma ve isyan hazırlıklarına karşı tedbirler almak için Libya, Cezayir ve Fas’ta faaliyetlerde bulundu.
Hayber’de sıkışan Osmanlı ordusuna 40 kişilik özel birliği ile mühimmat götürürken İngilizlerin kontrolündeki arap aşiretlerinin 20 bin kişilik ordusunun saldırısına uğradı. Yedi saat süreyle kahramanca çatışarak ağır yaralandıktan sonra Malta’ya sürgüne gönderildi.
Malta’dan kaçarak işgal altındaki İstanbul’u kurtarmak için direnişin fitilini ateşledi.
Hindistan Müslümanlarını İngiliz işgal ve sömürgesine karşı bilinçlendirmek üzere Mehmet Akif ERSOY ile birlikte bir süre bu bölgede görev yaptı.
Kurtuluş savaşında Ege Bölgesinin tamamında Yunan kuvvetlerine kök söktürdü.
Birlikte hareket ettiği Çerkez Ethem’in Yunan’a sığınmasının ardından kendisi de sürgüne gönderildi.
Daha sonra gerçek durum anlaşılıp, affedilmiş olsa da, “ben bir suç işlemedim ki, affedileyim” diyerek Mısır’da sürgün hayatı yaşadı.
1950 seçimlerinde İnönü hükümeti düşünce Türkiye’ye dönerek silah arkadaşlarının mezarlarını ziyaret etti ve Söke’deki çiftçiliğinde inzivaya çekildi.
Gerek aktif görevde olduğu dönemde, gerekse inzivaya çekildiğinin zannedildiği dönemde gerçekleştirdiği eylem ve suikastları devlet sırrı olduğu gerekçesiyle açıklamamıştır.
Eylemlerinden yazılabilecek olanları “Tarihe Benden Haberler” başlığı altında toplamışsa da bu eser yalın haliyle hiçbir zaman basılmamıştır.
1964 yılında vefat edince, Aydın Söke-Kuşadası yolu üzerindeki Yaylaköy Caferli Granta Mezarlığı yayında özel bir alandaki diğer aile fertlerinin yanına defnedildi.
Türklüğün bekası için bir an bile düşünmeden hayatından feragat eden bu fedakarlık abidesi “adam” Eşref Sençer KUŞÇUBAŞI ya da bilinen adıyla Kuşçubaşı Eşref idi…
Kuşçubaşı Eşref’in adı, hizmetleri, kabri Türk milletine anlatılmalı, tanıtılmalı ve unutturulmamalıdır.