Seçimin kilit partisi

Abone Ol

Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri için 14 Mayıs 2023 tarihinin belirlenmesinin ardından sandıktan çıkardığı bayramlık giysilerini üstüne geçiren milletvekili aday adayları, depremzedelere yardım malzemesi dağıtmaya, taziyede ağlamaya, düğünde oynamaya ve daha çeşitli hayır (!) işlerine koşturmaya bu eylemlerinin resimlerini de sosyal medyadan paylaşmaya başladılar bile…
Büyük partiler seçimden galip çıkmak için, küçük partilerin genel başkanları ise bir dönem daha milletvekili seçilebilmek umuduyla ittifaklar oluşturmaya başladı…
Partilerin üst düzey görevlileri isimlerini aday listesine yazdırarak, ittifak sayesinde milletvekilliğinin nimetlerinden faydalanmak hayaliyle birbirleriyle yarışa girmiş vaziyetteler…
Fertler için seçim öncesi manzara üç aşağı - beş yukarı bu şekildeyken, partilerin taktik ve stratejileri daha farklı kulvarlarda, daha doğrusu bir üst ligde mücadele halindeydi…
Mesela, kıymeti kendinden menkul bazı aydınlar, bir kısım medyanın desteği ile seçimin kilit partisinin HDP olduğunu insanların bilinçaltına yerleştirmeye çalışıyor…
Koalisyonlar ülke yönetimi için ne kadar zararlıysa, ittifakların da demokrasinin işlemesi bakımından aynı derece zararlı olduğuna inanan bir vatandaş olarak “HDP kilit partidir” tezinin kocaman bir yalan olduğunu düşünüyorum.
Mevcut olan yüzde 10’luk oy oranıyla kararsızların yarısı kadar bile etmeyen bir parti seçim sonuçlarına nasıl etki edecek?
40 bin insanımızı katleden kahpe terör örgütüyle bağlantılarından dolayı hakkında açılan mahkemeler devam ederken bu partiye kim oy verecek?
İddia ediyorum; beyni terör örgütü tarafından iğfal edilmeyen hiçbir vatandaş, adı terörle anılan partiye de, o partinin destek olduğu ittifaka da oy vermez!
Ve yine iddia ediyorum ki;
Seçimin kilit partisi değil, kilit seçmeni vardır. Bu da, ülkücülerdir!
Yargıtay’ın siyasi partiler listesini ayrıntılı olarak incelediğimizde; genel başkanı, kurucular kurulu, MYK üyeleri, MKYK üyeleri vs. yetkilileri ülkücü kökenli olan tam 12 parti ortaya çıkıyor.
“Ben ondan daha iyi ülkücüyüm” veya “en iyi ülkücü benim” gibi klişe sloganlara hiç gerek yok…
Çünkü bahsettiğim isimlere / partilere bakınca, bunlardan kiminin hayatının bir döneminde kimininse bütün hayatı boyunca ülkücülüğe hizmet etmiş insanlar olduğunu ve bu partilerin biri dışında hepsinin son 10 yılda kurulduğunu göreceksiniz.
Kabul edersiniz veya etmezsiniz ama son 10 yıldır, ülkemizde yükselen değer Türk milliyetçiliğidir. Türk milliyetçiliğinin siyasette bilinen adı da ülkücülüktür!
İlk defa oy kullanacak her iki gençten biri ülkücüdür veya ülkücülüğe karşı sempatisi vardır.
Olaya bu pencereden bakarak yukarıda bahsettiğimiz 12 partinin tek çatı altında birleşerek seçime girdiklerini düşünürsek alacakları oy yüzde 25’in altına düşmeyecektir.
Buradaki tek sorun, ülkücülerin sahip oldukları bu gücün farkında olmamalarıdır.
Terörle kol kola olan ve oy oranı yüzde 10 bandında gezen bir partiyi “seçimin kilit partisi” olarak milletimize dayatmaya çalışan siyaset şarlatanlarının oyunlarını bozmak ve Türk milletinin makûs talihini değiştirmek için ülkücülerin artık başka ittifaklar içinde yer almaktansa, kendi güçlerini ortaya koyarak ülke yönetimine talip olmalarının zamanı gelmiştir.
Ülkücülüğü bir siyasi görüş ya da bir fikir sisteminden ziyade, bir yaşam tarzı ve bir hayat felsefesi olarak gören ülkücüler yüzde 25’lik bu gücün farkındadır.
Umudum odur ki, ülkücü partilerin yöneticileri de, “Türkçülük yükselmek için değil, yükseltmek içindir” ilkesinden hareketle bu gücün farkına varsınlar ve milli doktrin dokuz ışık ile ülkemizi aydınlığa çıkarsınlar.
Anlamayanlara ve anlamak istemeyenlere bir kez daha tekrarlamakta yarar görüyorum;
Tek çatı altında birleşmeleri halinde yüzde 25’lik oy oranıyla ülkücüler öyle seçimin kilit partisi filan değil, bizzat iktidara açılan kapısıdır.
Ve bu güçle, bir Cumhurbaşkanı yardımcılığı ile en az dokuz bakanlık ülkücülerin hakkıdır.