Oy!.. Oyyy!

Oy deyince sakın yanlış anlamayın…

Hani gündemde seçim var ya, seçimden dolayı reyden bahsettiğimi falan sanmayın…

Bu oy, taa ciğerlerimden gelen bir feryadın dışa yansımasıdır.

Bu oy, yaşananlardan dolayı akıl zembereğimin boşalmasına ve cinnet geçirmeme ramak kala içimden gelen bir sestir.

Pekiyi bu içimin sızlaması neden?

Hemen izah edeyim;

İnsanımız gamsız, insanımız vurdumduymaz, insanımızda bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığı hakim, insanımızın aklı gözünde, yani sadece gördüğüne duyduğuna kısacası önüne ne getirilirse ona inanıyor. Gerçekleri araştırmıyor, soruşturmuyor, 'mahallenin camisine torpille ve hileyle imam olarak atanan zevatın namaza abdestsiz gelen üç-beş kişiyle birlikte çevirdiği dalavereleri ya görmezden geliyor, ya da imam efendi yapıyorsa mutlaka bir hikmeti vardır diyor.'

İşte buna kızıyorum. İnsanların bu derece saf olmasına şaşırıyorum. Biz doğruları anlattıkça beyinlerini saran örümcek ağlarının temizleneceği korkusuyla anlattıklarımızı duymamak için elleriyle, hatta bazen ayaklarıyla bile kulaklarını tıkayan insanlara acıyorum… Bu acıma duygusu yüzünden bu yazıyı kaleme alıyorum.

Şanlıurfa caddelerinde, sokaklarında geziyorum; neredeyse adım başı bir seçim bürosu var, zaten 'kimileri için seçim demek geçim demektir.' İlginç isimlerle açılan, istismar, riya, menfaat ve yalan kokulu iktidar yanlısı seçim büroları açılmış… Hz. İbrahim Makamı olan Dergah'ın ismini kullanmaktan bile çekinmeyen, utanmayan bu insanları yerlerin ve göklerin hakimi, gerçek adaletin sahibi Cenabı Allah'a havale ediyorum.

Öte yandan, düne kadar gerçek yüzlerini saklayarak, terör örgütü mensubu ya da yandaşı, sempatizanı olduklarını gizleyerek taktıkları şirinlik maskesiyle siyaset yapan zevatlar 'ellerindeki 30 bin masumun kanını nasıl saklayacaklar' çok merak ediyorum. Gerçi Urfalıların, Urfa seçmeninin bunlara prim vereceğine hiç inanmıyorum. Ama şimdi AKP Hükümetinden aldıkları sınırsız destek ve cesaretle ulu orta sokaklara çıkmış, 'Özerklik' diye yırtınıyorlar. Eskiden üçünü bir arada telafûz etmeye bile korktukları o renkleri şimdi caddelerden, sokaklardan, evlerinin balkonlarından sallandırıyorlar. Her gelin arabasını bu renklerle süslüyorlar.

Cumartesi nevruz bahanesiyle toplanıp, Kürdistan nutukları atılmasının ardından, yüzlerce terörist göğüslerinde Kürdistan yazılı özel yapım tişörtlerle Şanlıurfa sokaklarda boy göstermeye başladılar. Cumartesi gününden beri Şanlıurfa'nın her sokağında, her caddesinde bu tahrik edici, her türlü eylem için azmettirici olabilecek bu manzara ile karşılaşıyoruz. Bu devletin kanunları, bu devletin itibarı, bu devletin şerefi ve bu değerleri koruyacak kolluk kuvvetleri yok mu?

Başımızda; işine gelinde ezanı, bayrağı, milliyetçiliği ve dini duyguları büyük bir ustalıkla kullanarak siyaset yapan bir hükümet var. Bu hükümetin sağı-solu hiç belli değil, ne önünde yürünüyor, ne de arkasında… Bir gün Kürtçü, bölücü oluyor, ertesi gün dindar oluyor, bir başka gün Türk milliyetçisi ağzıyla konuşuyor, Bu gün söylediğini yarın yalanlıyor, söylediklerinin kayıtlarını ortaya dökünce 'şantaj, montaj' diye bas bas bağırıyor.

Şimdi gelelim asıl meseleye;

İnan ki, benim derdim sadece belediye seçimleri değil… Mesele çok farklı, Başbakanın büyük bir iftiharla 'eşbaşkanı' olduğunu itiraf ettiği Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)'nin bir ayağı olan 4 parçalı Kürdistanın ilki Irak'ta ikincisi Suriye'de kuruldu. Geriye Türkiye ve İran parçalarını teşekkül ederek sonra bunları birleştirmek kaldı. Aklı başında olan her insan bu gerçeği artık görüyor. Hem zaten AKP tarafından dağdan indirilerek siyasete giren PKK'lılarında miting meydanlarında özerklik istiyoruz, özerkliğimizi ilan edeceğiz diye yırtınmalarını duymamak için sağır olmak gerekir.

Bir düşünün, AKP Hükümeti öncesinde hangi PKK'lı terörist miting meydanlarında konuşma yapabiliyordu. Hangi PKK'lı terörist Türk topraklarında Türkiye Cumhuriyeti devletini pervasızca tehdit edebiliyordu. Şimdi bu örgüt hayatının baharını yaşıyorsa bunda mevcut iktidarın hiç vebali yok mudur?

O yüzden benim öncelikli meselem hangi adayın daha çok projesi olduğu, hangi adayın daha yakışıklı olduğu, hangi adayın daha güzel konuştuğu, hangi adayın bilmem kaç yüz vaatte bulunduğu değildir.

Benim meselem, hangi aday kazanırsa bu teröristlerin sesinin kesileceğidir. Hangi aday kazanırsa, kanı bozuk soy fukaralarının hayallerini süsleyen özerklik zırvasının askıya alınacağıdır. Hangi aday kazanırsa, şehrimizde huzur ve güven ortamının sağlanacağıdır.

Madem ki, bu PKK'lı teröristler seçimden sonra gidip ağababalarının kucaklarına oturup, 'biz başta doğu ve güneydoğu olmak üzere şu illerde şu kadar oy aldık, bu kadar belediye kazandık' diyecekler. O zaman bölünmeye, özerkliğe ve benzeri kepazeliklere karşı çıkan herkesin oylarının Milliyetçi Hareket Partisinde birleşmesi gerekmektedir. Çünkü MHP ve ülkücüler bugüne kadar hiçbir karşılık beklemeden, hiçbir kirli işe ve harama bulaşmadan bugüne kadar geldikleri gibi, vatanı tehlikede gördükleri hiçbir zaman da gözlerini budaktan esirgememişlerdir.

Dünyanın en köklü ve büyük siyesi organizasyonlarından biri olan MHP'nin onurlu duruşunun bütün dünya farkındadır. Bu sebeple, MHP'ye verilecek her oy bölücülere vurulmuş bir darbedir, MHP'ye verilecek her oy, özerklik beklentilerinin çöpe atılmasıdır. MHP'ye verilecek her oy vurgun ve soygun düzenine hizmet edenlerin tahtının yıkılmasıdır. MHP'ye verilecek her oy, ülkemiz üzerinden plan yapanların bu planlarının ellerinde patlamasıdır. MHP'ye verilecek her oy Türk milletinin uyanışına vesiledir. MHP'ye verilecek her oy, geleceğimizin garanti altına alınmasıdır.

30 Mart 2014 günü sandık başına giderek oyumuzu kullanmamız bu vebalden kurtulmamıza yetmeyecektir. Oyumuzu kullandıktan sonra da pikniğe, bağa, gezmeye gideceğimize mutlaka ama mutlaka o günü oy kullandığımız sandık bölgesinde değerlendirerek akşam sandıklar açıldığında kanuni haklarımıza dayanarak sandık başkanının uygun gördüğü bir noktadan sayım işlemini takip edelim oyumuzun tutanaklara sağlam bir şekilde geçirildiğinden emin olalım. Çünkü seçim günü sandığa ve akşamı seçim kuruluna sahip çıkmak propaganda döneminde yapılan çalışmalardan daha etkilidir.