Neden Geri Kalıyoruz?

Yaptığı iş üzerinde hâkimiyeti bulunmayan, kendinden emin olmayan, yeterli liyakate sahip olmadığı halde bir makama gelen, tabureye oturmayı bile hak etmemişken makam koltuğuna kurulan insanlar çevrelerinde kendilerinden daha ehliyetli birinin olmasını asla istemezler.
En pahalı eşofmanı satın alıp sadece pijama olarak kullanan, hayatı boyunca hiç spor yapmamış insan maddi gücü sayesinde bir spor kulübüne başkan olur ama bir eski sporcuyu bile yönetim kuruluna almaz. Onlara danışma ihtiyacı da hissetmez, gider milyon dolarlık transfer yapar sezon sonunda, “takımı küme düşmekten nasıl kurtardım ama?” diye övünür.
Küçük bir atölyenin bile içinde bulunmamış, çalışma ortamını görmemiş, üretimin nasıl yapıldığını, işçinin, ustanın, ustabaşının statülerini birbirinden ayıramayan bir insan fabrikaya patron veya müdür olur… “Her şeyin en iyisini ben bilirim” havasında ortalıkta gezer, sene sonunda fabrikanın üretim kapasitesi düşer, fabrika küçülmeye gider, patron mutsuz olur, işçi huzursuz olur.
Kongreyle seçilmiş gibi görünür ama aslında atamayla siyasi parti başkanı, dernek başkanı, vakıf başkanı veya oda başkanı olmuştur. Yanında, yakınında, yönetiminde kendisinden daha bilgili, daha saygın, daha etkili, daha sanatkâr bir tek insanın bile bulunmasına tahammül edemez. Kendisini geliştirmek için de bir çaba sarf etmez. Sonuçta hem kendi şahsına hem de temsil ettiği kuruluşa zarar verir ve atandığı gibi de geri görevden alınır. Bu sefer de, “Ben bu kuruluşa çok emek verdim ama kıymetim bilinmedi” türküsü söylemeye başlar.
Gazete, dergi veya internet haber sitesi kurarak yayıncılığa başlayan bir insan kendisini hemen duayen gazeteci ilan eder... Sonra da, eli kalem tutan, cümle kurmayı becerebilen birilerini etrafında görmek istemez. Çevresinde mürekkep yalamış kimseyi istemez… Çünkü mantığı engelli olan bu tür patronlara göre artık kendilerine lazım olan mürekkep yalamış değil yalakalığı meslek edinmiş çalışanlardır.
Torpil bularak, yalvarıp yakararak, şahsiyetinden taviz vererek kurum veya kuruluşlara yönetici olan insanlar vardır ki, yönettikleri kurumda kendilerinden daha bilgili kimsenin bulunmasını istemez… Öyle birileri varsa da, iş ahlakına yakışmayacak davranışlarla o insanı emekliliğe veya tayine zorlar…

Sonra sorarlar, “Neden geri kalıyoruz?”
İleri gitmeniz için bir sebep mi var?

Siyasi partileri, vakıfları, dernekleri, yardım kuruluşlarını kendilerine geçim kapısı olarak gören bazı insanlar yüzünden, liyakatsiz bazı amirler, memurlar yüzünden, yeteneksiz bazı spor insanları yüzünden kurum ve kuruluşlarda hizmet aşkıyla yanıp tutuşan siyasetçiler, ehliyet ve liyakat sahibi memurlar, rekortmen spor adamları atıl durumda kalır, mensup olduğu millete ve devlete hizmet etme fırsatı bulamaz…

İşte gidişatın bu şekilde olduğu ülkelerde “hiçbir başarı cezasız kalmaz.”
Böyle bir ülke geri kalmış ülkeler gurubundan asla çıkamaz…
O zaman ne yapmalı?
Yukarıda bahsettiğimiz özelliklere sahip ülkelerin acilen fabrika ayarlarına dönmesi gerekmektedir.
Fabrika ayarlarına dönüş için tek bir şey yeterlidir.
“Adalet”
Sanattan spora, siyasetten memuriyete, diyanetten ziraata her alanda adalet sağlanmalıdır.
Adaletin olduğu yerde, hırsızlık, yolsuzluk, yoksulluk olmaz, zenginlik olur, liyakat olur, sadakat olur, zarafet olur, nezaket olur… Huzur olur, mutluluk olur…
O ülkede yaşayan insanların yaşama sevinci artar, hayata daha sıkı bağlanır, yaptığı iş ile verimi ve kalitesi yükselir.
Geri kalmış bütün ülkelere adalet diliyorum…