Mülteci Politikamız Değişmelidir

Geçen hafta akşam haberlerinde, İstanbul Esenyurt’ta meydana gelen bir kavgayı izlemiştim. Kavgaya yedi farklı ülkenin bizde mülteci olarak bulunan vatandaşları karışmış…
Sizler de sıklıkla bu tür haberlerle karşılaşıyorsunuzdur… Adam kaçırma, işyeri basma, kurşunlama, şantaj, yaralama gibi olaylara bulaşan mültecileri haber bültenleri sayesinde gördük, tanıdık, öğrendik…
Yaklaşan seçimlerle ilgisi var mı bilmiyorum ama, “mültecilerin ülkemizde bulunmalarının normal bir durum” olduğunu ima eden sosyal medya paylaşımlarına son günlerde daha çok rastlamaya başladım.
Bugün okuduğum bir paylaşımda arkadaşın biri diyor ki, “Iraklı, Suriyeli, İranlı diyerek ayrımcılık yapmayın, eskiden bunların hepsi Osmanlıydı” 
Şimdi ben bu arkadaşın cehaletine mi üzüleyim?
Mübarek Ramazan günü insanlarımızın böyle bir konu yüzünden karşı karşıya gelmelerine mi üzüleyim?
Bu tür paylaşımlar yapan arkadaşlara önce şunu ifade etmekte fayda görüyorum. Osmanlı bir yeri fethedince orada yaşayanlar Osmanlı olmaz!
Çünkü Osmanlı sadece bir ailenin adıdır. O ailenin kurduğu devlet, Türk devletidir.
Dolayısıyla, Osmanlı Türk devletinin fethettiği topraklar bizim olur ama o topraklar üzerinde yaşayan insanların milliyetlerini değiştirme şansımız yoktur.
Evet Osmanlı’nın güçlü bir Türk devleti olduğu dönemde,  Irak, Suriye, Filistin, Ürdün, Suudi Arabistan, Yemen, Umman, Katar, Bahreyn, Kuveyt, Lübnan gibi halkı Müslüman olan birçok ülkeyi fethetmiştir. Ama bu ülkelerin halkı ilk fırsatta İngiltere, Fransa, İtalya gibi emperyalist sömürgeci ülkelerin kucağına oturarak Osmanlı Türk devletine savaş açarak bağımsızlıklarını kazanmışlardır.
Eğer ki, Osmanlı Türk devletinin fethettiği ülkelerin vatandaşları Osmanlı yani Türk olsaydı, Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan, Hırvatistan, Slovenya, Romanya, Ukrayna, Gürcistan, Ermenistan, Polonya, Belarus, Litvanya, Letonya gibi ülkelerin de Türkleşmiş olması gerekmez miydi?
Ortada bir sorun varken, siz gözünüzü kapattınız diye sorun yok olmuyor.
Mülteci olayı artık ülkemizde ciddi bir sorundur.
Afganistan, Filistin, Irak, Suriye, İran, Pakistan, Myanmar, Moldova, Gürcistan ve benzeri geri kalmış ülkelerden kopup gelen, çoğu mesleksiz, eğitimsiz, sanatsız insanlardan kayıtlı olanların bile sayısı üç - dört milyonla ifade edilmekte…
Kayıt dışı olanların sayısını bilmiyoruz.
Kimi sınırlarımızı kaçak yoldan geçmiş, kimi yasal yollarla ülkemize giriş yaptığı halde süresi içinde çıkış yapmadığı için kaçak durumuna düşmüş mülteciler var…
Bakınız 2005 yılından günümüze kadar 2.319.847 düzensiz göçmen yakalanmış…
Bir başka deyişle, yıllık ortalama 136.461 düzensiz göçmen yakalanıyor da diyebiliriz.
Bu konuda verilen cezaların daha caydırıcı bir hale gelmesi için son derece ağırlaştırılması gerekmektedir.
Mültecileri kaçak yollardan ülkemize girmesine yardımcı olan, aracılık eden, hatta bu konuda ihmali bulunanların bile “vatana ihanet” suçundan yargılanabilmeleri için gereken yasal düzenlemenin yapılması şart olmuştur.
İllerimizin nüfus sayısına göre barınabilecek mülteci sayısı yeniden belirlenmeli ve bu oran söz konusu şehir nüfusunun yüzde onunu geçmeyecek şekilde olmalıdır.
Mültecilerin ülkemizde kendi dillerinde gazete, dergi vb. yayın organı çıkarmaları belli şartlara bağlanmalı ve bu yayınlar çok sıkı kontrolden geçirilmelidir.
Mültecilerin toplu hareket etmelerini sağlayacak dernek ve vakıf kurmalarına izin verilmemelidir.
Altı ay veya bir yıla kadar iş kuramayan, iş bulamayan, çalışmayan hele hele Türkçe öğrenmeyenler vatandaşlığa geçmiş olsalar bile vatandaşlıkları iptal edilerek geldikleri ülkeye gönderilmelidir.
Herhangi bir suça buluşan mülteci, yargılama sonucu suçlu bulunarak bir gün bile hapis cezası alsa, cezasını çektikten sonra cezaevinden alınıp direkt ülkesine gönderilmelidir.
Mültecileri “ucuz işgücü” olarak gören ve kayıtsız bir şekilde çalıştıran işverenler tespit edilerek bunlara da çok ağır cezalar uygulanmalıdır.
    Devletimiz, her türlü suça ve suiistimale engel olacak, ceza verecek güç ve kudrete sahiptir.