Kültür Merkezleri

Abone Ol

Adını henüz koyamadığım bir buhran yaşıyorum. Ne yediğim yemekten ne de eskiden zevk aldığım aktivitelerden tat alamıyorum. Bunun sebebini ne ben biliyorum ne de yakın arkadaşlarım.

Yakın zaman içerisinde çok sıkı çalışmamdan dolayı yazılarıma bir süre ara vermek zorunda kaldım. Bunun elemini şimdi çekiyorum. Yazmak istediğim olayların topluma yansımasını irdelemek istesem de vaktim olmadığı için yazıya dökemedim. Olayların içimde oluşturduğu yanardağı ne zaman patlayacağını bilemiyordum. Lavlarını etrafa saçmasını bekliyordum. Neyse ki o vakit geldi ve yazılarıma devam edebileceğim. Şimdi size son 1 ay içerisinde Türkiye’de yaşanan olayları anlatmak istesem, tam bir roman konusu olur. Ne bu romanı yazmaya vaktim ne de olayları toparlamaya mecalim yok. Hangi birisinden bahsetsem sonu, tatsız tutsuz bir yemeğe dönüşüyor. Siz o yemeği hayvanlara bile vermezsiniz.

Geçenlerde okuduğum Fatma Barbarosoğlu’nun köşe yazısında dikkatimi celbeden kültür merkezleri önerisi, tam da Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu bir mesele olduğuna kanaat getirdim. Türkiye’de bulunan avmler; tam da insanın kaçacak yer ararken kendisini avmlerde bulması üzülecek durum değil, ağlanacak halimizi ortaya koyuyor. Evden çıkıp kendini dışarıda rahat nefes alacağı ve rüzgârı vücudunun her tarafına işlemesini isteyen bir insanın; kendisini avmde bulması gülünç bir durum. Hele bir de cebinde parası olmadan, vitrinlerin önünden geçerken; ‘bir ahh’ çekmesi insanın kanını dondurur.

Avmlere giden insanların %70’i fakir kesimden oluşuyor. Tüketim bazlı oluşturulan bu yapılar; daha fazla insanı çekebilmek için etkinlikler ve sanatçılar getirterek avmleri doldurmak için ellerinden gelen gayreti sarf ediyorlar.

Şimdi asıl söylemek istediğim; bu avmlerin yerine kültür merkezlerinin oluşturulması için büyüklerimizin ellerini taşın altına sokma zamanın geldiğini ve geçiyor olmasının farkına varmalarıdır. Genç nüfusa sahip olan bir ülkenin, gençlerinin zamanının çoğunu ya ekranlarda(bilgisayar, telefon vb.) ya da avmlerde geçirmesi ülkenin gidişatını göstermektedir. Şiir okumaktan aciz, kitaplardan bihaber, tiyatronun ne olduğunu bilmeyen veya hiç tiyatro izlemeyen bir nesil yetişmektedir. Sanatın ön planda tutulduğu ve sanatçıya değer verildiği bir ülke olmaktan çok uzağız.

Şimdi sözü nüfusu 2 milyona yakın olan bir ile getirmek istiyorum. Bu il; Türkiye’nin en genç nüfusuna sahip, yaş ortalaması 19.5, yani burası Şanlıurfa. Tarih sahnesinde kendisine yer edinmiş ve Artuklulara kadar uzanan ve Göbeklitepesi ile nam salmış, Balıklıgöl’ü ile ihtişamını sergileyen bir il. Her taşın altından tarih, her sokağından efsaneler çıkıyor. Şanlıurfa; Türkiye’de kültür merkezlerinin başkenti olabilecek bir şehir. Kültür merkezlerinde; tiyatrosundan tutunda balesine kadar, her etkinliğin olması gereken bir kurum. Ben baleyi geçtim daha Şanlıurfa’nın devlet tiyatrosu yok. Yıllardan beri söz verilen devlet tiyatrosunun açılışını daha görmedim. Şanlıurfa için üzülecek bir durum. Umarım yakın bir zamanda devlet tiyatrosunun açılışına katılabilirim. Sözü çok uzattım. Hakkınızı helal edin.

Saygılarımla…