Türkiye’de 1946 seçimlerine kadar tek partili dönem yani sadece CHP vardı.
CHP, rakibi olmadığından dolayı tek başına girdiği 1923, 1927, 1931, 1935, 1939 ve 1943 seçimlerinin doğal galibiydi…
Tabi ki, padişahlıktan cumhuriyete geçiş için böyle bir süreç gerekliydi…
Bu bakımdan, Cumhuriyet Halk Partisi, Milli Kalkınma Partisi ve Demokrat Partinin yanı sıra bağımsız adayların da katıldığı “1946 seçimleri, ilk demokratik seçimimizdir” diyebilirim.
Zaman içinde seçim kanununda yapılan değişiklikler sebebiyle küçük partiler baraja takılmaya başladılar.
Barajları aşabilmek için bir “hülle” yöntemi bulunmuş ve adına da ittifak denilmişti.
Ülkemizdeki ilk ittifak 1991 seçimlerinde Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) ile Halkın Emek Partisi (HEP) arasında yapılmıştı.
O güne kadar ülke barajını geçemediği için meclise girememiş olan HEP bu ittifak sayesinde meclise girmeyi başarmıştı.
Bu seçimden iki yıl sonra PKK ile bağlantılarından dolayı HEP kapatılsa da o gün bugündür farklı parti isimleri altında mecliste bulunuyorlar…
O tarihten sonra pek çok parti arasında ittifaklar kurulmuştur.
İşte yine bir seçim arifesindeyiz, ittifaklar yine gündemde hatta revaçta…
Ama bir farkla, bu sefer gereken hukuki düzenleme yapıldığı için ittifaklar daha resmi!
Seçimlere katılmak üzere 26 siyasi parti aday listesini Yüksek Seçim Kuruluna verdi. Bunlardan 13’ü kendi başına seçime girerken, geri kalan 13 parti ise oluşturulan beş farklı ittifakın içinde yer buldu.
Geçmiş seçim sonuçlarına ve yapılan anketlere bakınca bu seçimin galibinin ittifaklardan biri olacağını söylemek hiç de zor değil…
14 Mayıs 2023 seçimleri sonrası, mecliste temsil edilen parti sayısı en az 16 olacak…
20 yıldan beri “koalisyon” hükümetlerinin ülkeyi ne kadar kötü yönettiğini anlatan siyasetçiler, bugün gelinen noktada altılı, yedili ittifaklarla milletin karşısına çıkıyor.
Ki, bu ittifakların “sağ blok”, “sol blok” şeklinde oluşturulmadığını biliyoruz.
İki büyük ittifakın da içinde sağcı, solcu, muhafazakâr ve milliyetçi partiler var.
Seçim sonrası meclise girecek olan bu 15 veya 16 partinin milletvekilleri destek verdikleri ittifaktan bir takım imtiyazlar isteyecek mi?
Eğer isteyeceklerse, her biri farklı siyasi görüşe mensup olan bu partiler ortak noktayı nasıl bulacaklar?
Herkes kendi partisi ve seçmeni için bir şeyler isteyince meclis çalışabir mi?
Meclis düzenli çalışamazsa “erken seçim” zorunlu hale gelir mi?
Bütün bunları bekleyip göreceğiz…
Ama temennimiz, ülkemizi erken seçime mecbur bırakacak böyle bir tablonun çıkmaması yönündedir.
Fakat parti genel merkezleri şu iyi bilmelidir ki,
Seçmenimiz “dayatma aday” istemiyor…
Hele hele, şehrin mahallelerini, sokaklarını, delisini, velisini, yoksulunu, haramzadesini, esnafını, çiftçisini tanımayan tepeden inme adayları hiç istemiyor.
Bu ithal adaylar yüzünden partiler ummadıkları şehirlerde hiç ummadıkları mağlubiyetler tadacaktır.
Seçmenimiz artık parti içi demokrasi ve “ön seçim” istiyor.
Genel başkanın belirlediği adayları değil, o partiye emek vermiş insanları milletvekili seçmek istiyor.
Ayrıca seçmen sesini duyurabilmek için, küçük esnaf, topraksız çiftçi, işçi ve memur gibi her meslek gurubundan her dönem en az yirmişer milletvekilinin mecliste bulunmasını istiyor.
Ülke nüfusunun ezici çoğunluğu açlık ve yoksulluk sınırları arasında yaşam savaşı verirken, seçilen milletvekilleri hayatı boyunca hiç geçim sıkıntısı çekmemiş insanlardan oluşursa bu sorun çözülmez!
Parti içi demokrasiyi tam manasıyla uygulayan ilk parti hangisi olursa olsun, bu parti ittifaka veya koalisyona gerek duymadan “tek başına” iktidar olur.
Kavgasız, gürültüsüz, huzur içinde bir seçim geçirmemizi diliyoruz.