KEFEN PARASI

‘Kudema’ ne güzel bir kelime! Eski insanlar yani dedelerimiz, atalarımız. Örnek teşkil edebilecek yaşantıları vardı. Bize miras olarak anılarını bırakıp, bu dünyadan göçüp gittiler.

Kudema, döşlerinde bir bez parçasından yapılmış kese saklarlardı. Keseyi görenler içinde ne var diye sorup dururlardı. Kudema ise şu cevabı verirdi; ‘o kesenin içinde şu kadar para var, o da benim kefen param!’ Ne güzel bir söz; kefen param! Bu dünyanın zevklerine aldanmayıp, bu hayat serüveninde yolcu olduklarını unutmamak için kese yaptırmışlar kendilerine ve üzerine kefen param diye eklemişler. Ahirete olan yolculuklarına sürekli hazır ve nazır durumdaydılar. İnsanın son durağı; bir kefen ve bir tabut! Bunu akıllarından çıkarmamak için boyunlarına asmışlar. Sürekli ağırlık yapacak bir şey, onları rahatsız edebilecek bir şey. Ne zaman dünyaya dalarlarsa, boyunlarındaki kese akıllarına gelirmiş. Bu keseye imtina ederlermiş ve güzel süslemeli keseler dikerlermiş.

Şimdi dönüp toplumumuza göz gezdirirsek; kefen parasının olmadığını, keselerin hayatımızda yer etmediğini görürüz. İnsanlar; dünyaya yeterince dalmışlar, ölümü bile hatırlamayı unutmuşlar. Bayramdan bayrama ziyaret edilen kabristanlar artık ziyaret edilmiyor. Kabristanlara çıkan yollar terkediliyor ve alternatif yollar tercih ediliyor.

Sahabe Efendilerimiz, evlerini kabristanlara yakın olan yerlerde yaparlarmış. Ölümü sık sık hatırlamak için. Biz ise; kabristanların yanına ev yapmayı bırakın, kabristanları bile ziyaret etmiyoruz. Kudemanın bize söyleyeceği birçok şey var, kefen parası da bunlardan biriydi. Kefen parasını bile toplayamadığımız bu dünyadan göçüp gideceğiz. Kefen parasını da yedik. Ne kaldı ki geriye!