Urfa şehir merkezinin kuzeyine düşen Kaşmer Dağı adıyla bilinen dağda yaşlı bir çoban, koyun ve keçi otlatmaktadır. Çoban her gün sürüsünü önüne katıp, dağın yamacına getirdiği zaman, bir keçi sürüden ayrılıp, dağın daha yukarısına çıkıp, sürüden ayrı olarak otlanmakta ve çoban sürüyü toplayıp, köye götüreceği zaman gelip sürüye katılmaktadır. Bu olay günlerce devam eder.
Bir gün yaşlı çoban yine sürüsünü alıp, her zaman olduğu gibi dağın yamacına geldiğinde, bu haylaz keçinin sürüden ayrılarak dağa doğru tırmandığını görür. Çoban keçinin bu hareketine bir mana verememekle beraber, merakını mucip olur. Kendi kendine: “Günlerdir bu keçinin sürü ile beraber otlandığını görmediğim gibi sürüyü sulattığım zaman da bunun su içtiğini görmüyorum.” der.
Bu düşünceler içinde yaşlı çobanın merak ve hayreti daha da artar. Ve keçiyi takip ederek dağın üst yamaçlarına doğru çıkar. Keçinin burada yalnız başına otlanmakta olduğunu görerek, yüzünde beliren tebessümle birlikte hayretini gizleyemez. Kendi kendine: “Sen buraya boşuna gelmiyorsun, bir haltlar karıştırıyorsun ama bunu anlayamıyorum. Fakat mutlaka öğreneceğim.” der.
Çoban oturarak bir kayaya sırtını verir ve kavalını kendine has nağmeleriyle öttürmeye başlar. Kaval sesi yankı yaparak etrafı çınlatmaktadır. Aradan birkaç saat geçmiştir ki, keçinin otlanmayı bırakıp dik bir yamaca doğru gittiğini görerek hemen yerinden fırlar ve keçinin peşine takılır. Bir de bakar keçi iki dizi üzerine çökerek başını bir çukura sokar. Kısa bir müddet sonra geldiği tarafa yürümeye başlar. Yaşlı çoban hemen çukurun önüne geldiğinde bir taraftan gelen koca bir suyun ikiye ayrılarak ayrı ayrı kanallardan aktığını görür.
“Demek haylaz keçi, bu su için sürüden ayrılıyor, şimdi anladım.” der. Kendisi de o billur gibi sudan içer, yüzünü yıkar. Bu su ikiye ayrılıp akmaktansa ben bir kanalı kapatayım bari hepsi bir kanala aksın, düşüncesiyle hemen civardan taş ve kaya parçaları toplayarak kanalın bir tarafını iyice kapatır ve suyun tek bir kanaldan akmasını sağlar.
Aradan bir ay gibi bir zaman geçer, yaşlı çoban yine dağın yamacında sürüsünü otlatmakta iken, karşı taraftan birkaç atlının kendisine doğru gelmekte olduğunu görür. Adamların kılık ve kıyafetinden yabancı olduklarını ve uzaktan geldiklerini hemen anlar. Gelen atlılardan biri: “Selamünaleyküm.” Yaşlı Çoban: “Aleykümselâm.” der. Yabancılardan biri: “Beybaba, sen buralarda çobanlık mı edersin?” diye sorar. Yaşlı Çoban: “Evet!” der. Yabancı: “Biz çok uzaktan geliyoruz. Gelişimizin sebebi ise, bu yöreden Bağdat’a giden bir suyu arıyoruz. Bir ay kadar var ki, Bağdat susuzluktan kırılıyor. Senin böyle bir sudan haberin var mı? Yerini biliyor musun?” diye sorduğunda yaşlı çoban hemen durumu anlar. Eline büyük bir fırsat geçtiğini düşünür: “Oğlum, bu iş at üzerinde konuşulacak kadar kolay bir iş değildir. Hele atlarınızdan inin de biraz dinlenin.” der. Adamlar hemen atlarından inerek, büyük bir umutla: “Demek biliyorsun baba.” derler.
“Yok, biliyorum demedim ama.” der. Yabancılardan biri: “Aması ne baba?” derken hepsinin elleri kılıçlarına doğru gider ve yaşlı çobana büyük bir hiddetle: “Bize bak çoban, biz sana derdimizi söylüyoruz. Bağdat halkı perişan ve susuz diyoruz. Sen bizimle alay ediyorsun. Ya şu suyun yerini gösterirsin ya da kafanı gövdenden şimdi ayırırız.” derler.
Yaşlı çoban akıllı ve tecrübeli olduğundan, böyle bir tehdide hiç önem vermeyerek, atlılara: “Şayet beni öldürürseniz, Bağdat halkı susuzluktan kırılmaya devam eder ve perişan olur. Ama bana iki teneke altın verirseniz suyunuz bir haftaya kalmaz akar.” der.
Atlılar mecbur olur ve yaşlı çobana iki teneke altın verirler. Bir hafta sürmez, Bağdat’a su akar. Yaşlı çoban daha önce kapattığı bu kanalın önünü açar. Bu su Bağdat’a giden sudur. Her yıl su kanalının önünü tıkayan yaşlı çobana Bağdat’tan gelen atlılar iki teneke altın vermek zorunda kalırlar. Ta ki, yaşlı çoban hastalanıp yatağa düşünceye kadar.
Hasta yatağında oğluna zenginliğinin sebebini açıklar. Çoban: “Oğlum, Kaşmer Dağı’nın şu yamacında ikiye ayrılarak akan büyük bir su kaynağı vardır. Sağdakinin önünü kapatırsın. Şayet Bağdat hükümdarı atlılarını gönderirse sana iki teneke altın getirirlerse su kanalının önünü açar ve suyu bırakırsın. Her yıl böylece devam edersin.” der.
Fakat açgözlü oğlu babasının sözünü dinlemez. Bağdat hükümdarının gönderdiği atlılardan: “Bana on teneke altın verin, size suyun kaynağını göstereyim.” der. Ve gelen atlılara Kaşmer Dağı’ndaki suyun kaynağını gösterir. Açgözlü çobanın oğlunu atlılar hemen oracıkta öldürür. Baba sözü tutmayan oğlu bunu hayatıyla oracıkta öder.
Kaynak: Şanlıurfa Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları Şehir Kitaplığı Dizisi