Hz. İsa’nın peygamberliğini ilan ettiği yıllarda yaşayan ve Hz. İsa’nın yaşıtı olan Ma’nu oğlu Kara Abgar adlı bir kral, Urfa’da hüküm sürüyormuş. Bu kral cüzam hastalığına yakalanmış ama hiç kimse derdine çare bulamamış. Bu sırada Kudüs’te hastalara şifa dağıtan, hatta ölüleri dirilten bir peygamberin varlığından haberdar olmuş.
Elçileri vasıtasıyla ona bir mektup yazmış. Mektubunda şunları dile getirmiş:
"Memleket başkanı Kara Abgar’dan Kudüs şehrinde bulunan Kurtarıcı Yeşu (İsa)’ya selam. Hastalar üzerindeki ilaçsız elinizle başarılan şifalar; nezih şahsiyetiniz ve olağanüstü mucizelerinizin eseridir. Ben de yıllardan beri ıstırap içindeyim, hastalığıma şifa vermenizi arzuluyorum. Yahudilerin size suikast hazırlığında olduğunu da öğrendim. Bu sebepten, ufak, güzel bir şehrim vardır, her ikimize de kâfi gelir."
Yola çıkmadan önce gönderdiği heyetin başkanına şu talimatı vermiş:
"Şayet İsa sizinle gelmezse, vakit geçirmeden bir tahtanın üzerine onun resmini yapıp bana getirmenizi isterim."
Heyet, Kudüs’e vardığında Hz. İsa ile buluşup Kara Abgar’ın mektubunu vermiş.
Hz. İsa mektubu okumuş ve her şeyi önceden sezdiğinden yüzünü yıkayıp bir mendile silmiş. Yüzünün resmi mendile çıkmış ve bu mendili bir mektup ile birlikte Kral Abgar’a götürmesi için elçiye vermiş. Mektubunda da şunlar yazılıymış:
"Ne mutlu, beni görmeden inanan kimseye. Ziyaretimi isteyen mektubunuzu aldım. Fakat burada her şeyi tamamlamak ve buradan beni gönderene çıkmak gerektiğinden ötürü beni mazur görünüz. Ben yücelendikten sonra şakirtlerimden birisini sana şifa vermek üzere göndereceğim. Şehrin sana mübarek olsun, Asurlular ona musallat olmasın."
Hz. İsa’nın hastaları iyileştirdiğini ve ölüleri dirilttiğini bütün kutsal kitaplar yazar. Mendil ulaştığında Kral Abgar, yüzünü sürüp şifa bulur. Hristiyanlığın Urfa’ya bu tarihten itibaren resmi olarak girdiği söylenir. Daha sonra bu mendilin bir hırsız tarafından çalınıp, bugünkü Ulu Cami’nin kuyusuna (önceleri kilise imiş) atıldığı anlatılır.
Hatta bir Süryani papazın anlattığına göre, bu mendil nur saçıyormuş. Yine, bu mendilin Müslümanların eline geçtiği ve daha sonra Bizanslılarla yapılan savaşlarda Müslüman esirleri kurtarmak için Bizanslılara verildiği tarih kitaplarında yazmaktadır.
Hz. İsa’nın mendili efsanesinin bir başka anlatımı ise şöyledir:
Urfa’ya egemen olan yönetici, onulmaz bir hastalığa yakalanır. Bir mektup yazıp İncil’e inandığını, Urfa’ya gelirse halkıyla birlikte kendisinin de iman edeceğini Hz. İsa’ya bildirir. Hz. İsa, bu haber karşısında çok sevinir ancak Urfa’ya gelemeyeceğini söyler. Bunun üzerine bir mendili yüzüne sürerek elçilere verir. Mendile yüzünün resmi çıkmıştır.
Elçiler, Urfa’ya yarım saat kala, günümüzde Eyüp Peygamber Makamı denilen yerde kazayla mendili bir kuyuya düşürürler. Suyun yüzeyinde Hz. İsa’nın yüzü belirir. Bin bir zorlukla çıkarılan mendil, yöneticiye götürülür. Mendil sürülür sürülmez yaralar iyileşir. Kutsal sayılan mendil uzun zaman saklanır.
İslam dini bölgeye egemen olunca, mendil Müslümanların eline geçer. Halife Memun, Bizans’la yaptığı bir savaşta yenik düşünce, barış antlaşmasında Bizanslılar, tutsakların geri verilmesi için kutsal mendilin kendilerine teslim edilmesini şart koşarlar. Mendil verilir, tutsaklar geri alınır.
Mendilin düşürüldüğü kuyu, Hristiyanlarca kutsal sayılır. Her yıl dönümünde, geceden oraya gidilir, adaklar adanır, törenler yapılır. Kuyu başına yalınayak gitme gereğine inananlar çoktur.
Bu yıldönümü, inanışa göre Paskalya Yortusu’nun yirminci günüdür. Yine bir inanışa göre, günümüzde İbrahim Peygamber’in ateşe fırlatıldığı mancınıklar olarak bilinen sütunlar, aslında bu kuyu ve mendilin anısına dikilmiş anıtlardır. Birinin altına bitmeyen altın, diğerinin altına ise bitmeyen su gömüsü yerleştirilmiştir. Biri yıkılırsa Urfa suya, diğeri yıkılırsa altına gömülecektir.
Kaynak: Şanlıurfa Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları Şehir Kitaplığı Dizisi:52