KÜLTÜR SANAT

Harran Ulu Camii: Anadolu’nun İlk Anıtsal Camiisi

Şanlıurfa’nın Harran ilçesinde yer alan Harran Ulu Camii, Anadolu’nun ilk anıtsal camisi olma özelliğini taşıyor. Aynı zamanda ilk revaklı avlulu, şadırvanlı ve en zengin taş süslemelere sahip camilerden biri olarak dikkat çeken yapı, tarih boyunca birçok onarım ve ekleme ile günümüze ulaşmıştır.

Abone Ol

Harran höyüğünün kuzeydoğu eteğinde yer alan Ulu Camii, Anadolu’nun ilk anıtsal, ilk revaklı avlulu ve şadırvanlı ve en zengin taş süslemeli camisi olma gibi daha birçok önemli özelliklere sahiptir. Çeşitli kaynaklarda “Cami el-Firdevs (Cennet Camii) veya “Cuma Camii” adlarıyla geçen Harran Ulu Camii ile ilgili en eski bilgileri İbni Cübeyr bizlere şu cümlelerle aktarmak- tadır: “Cami ağaç direklerle ve kemerlerle tavanlanmıştır. Direklerin uzunluğu 15 adım tutar ve mermer döşemenin üstünde boydan boya uzanır. Bu camiden daha geniş kemerli olan cami görmedim. Camiye giriş sahnının duvarlarının her tarafından kapılar açılmış-tır. Bunlardan dokuzu ana kapının sağında, dokuzu solundadır. Ondokuzuncu kapı olan ana kapı ortada olup  büyük kemerlidir . Bu kapı sanki şehir kapıları gibi heybetli ve güzeldir. Bu caminin kapılarının hepsi ağaç-tan olup, son derece süslü ve ustaca yapılmış kilitleri vardır. Bu caminin yapısında ve ona bitişen çarşıların plânlanmasında şehirlerde nadir görülen bir güzellik ve intizam gördük”.

İbni Şeddad, caminin esasının Sabii- lerin büyük Ay Mabedi (Sin Tapınağı) olduğunu, Hz.Ömer zamanında İslam ordu-ları komutanlarından İyaz b. Ganem 640 yılında şehri alınca bu mabedi camiye çevirdiğini, Sabiilere kendi mabedlerini yapmaları için başka bir yer verdiğini söyle-mektedir. Rice tarafından caminin üç avlu kapısının girişinde bulunan ve Babil Kralı Nabonid dönemine tarihlenen (M.Ö. V.Yüzyıl) biri Ay Tanrısı Sin, diğeri Güneş Tanrısı Şamas’ı temsil eden (üçüncünün mahiyeti bilinmiyor) üç stele dayanarak İbni Şeddad’ın bu görüşüne itibar etmek mümkün- dür. İbni Şeddad ayrıca, caminin Nureddin Mahmud b. Zengi tarafından XII. asrın ortalarında restore edilip genişletildiğini ve süslendiğini bildirmektedir. Bu tamirle ilgili olarak caminin doğu cephesinde yer alan kitabe İbni Şeddad’ı doğrular mahiyettedir.

114/732 yılında Halife olan Hişam b. Abdülmelik; el-Cezire, Doğu Anadolu ve Azerbaycan bölgesine vali olarak II.Mervan’ı tayin edince Harran, Mervan’ın vilayet merkezi oldu. Mervan daha sonra halife olduğunda (744-750) Harran’ı, Emevi Devleti’nin başkenti yaptı ve İbni Şeddad’ın İyaz b. Ganem zamanında inşa edildiğini belirttiği caminin yerine daha büyük ölçüde bugün kalıntıları mevcut olan Ulu Cami’yi inşa ettirdi. Başta Rice ve Dr.Nurettin Yardımcı olmak üzere birçok araştırmacı Harran Ulu Camii’nin II.Mervan tarafından inşa edildiğini kabul etmektedirler.

Başta da belirttiğimiz üzere Anadolu’- da inşa edilen ilk anıtsal cami, en büyük cami, ilk revaklı avlulu cami ve en zengin taş süslemeli cami olma ve daha birçok mimari özelliğe sahip olan Harran Ulu Camii’nin Anadolu cami mimarisi içersinde çok önemli bir yeri vardır. Tüm bu önemli özelliklerine rağmen Türkçe sanat tarihi kitaplarında yer verilmeyen bu camiden K.A.C. Creswell (1932), Seton Lloyd-W.C.Brice (1951), Vakıflar Genel Müdürlüğü (1976’da küçük bir sondaj) ve Dr.Nurettin Yardımcı (1983’te başlamış, halen devam ediyor) dışında ilgilenen olmamıştır.

Harran Ulu Camii ile ilgili ilk ciddi araştırma Creswell tarafından yapılarak “Early Muslim Architecture” adlı eserinde geniş bir biçimde yayınlanmıştır.

Cami, Rice’nin yaptığı ölçümlere göre 103x103m. Dr.Nurettin Yardımcı’nın ölçüm- lerine göre 104x107 m. boyutlarındadır. Her iki ölçümde de cami harimi ve avlusu birlikte ele alınmıştır. Caminin harim kısmı 104x40 m., avlu kısmı ise 100x65 m. boyutundadır.

Creswell tarafından 1930’larda ilk defa çizilen plân, Dr.Nurettin Yardımcı’nın son yıllarda yaptığı kazılar neticesinde daha da netlik kazanmış ve caminin mihrap duvarı boyunca uzanan dört sahınlı bir plâna sahip olduğu anlaşılmıştır. Mihrap önünden başlamak üzere birinci ve ikinci sahınlar paye ve sütun sıralarıyla üslûp bütünlüğü göster- mektedir. Üçüncü sahın sadece payelerle, giriş cephesindeki dördüncü sahın dikdörtgen payeler önüne konulmuş sütunların oluştur- duğu paye-sütun sıralarıyla ayrılmış, böylece caminin ön cephesinde oluşan 19 kemer aralığının her birine İbni Şeddad’ın sözünü ettiği kapı fonksiyonu verilmiştir. Bu kapılardan sadece en geniş olan orta kapının kemeri günümüze kadar gelebilmiştir.

Sahınları ayıran paye ve sütunların mihrap önündeki ilk iki sahında üslûp bütünlüğü, diğer iki sahnın her birinde farklılıklar göstermesi 1950’li yıllarda burada kazılar yapan Rice’ın kafasında bazı sorular doğurmuş ve bu araştırmacı caminin ilk şeklinin iki sahınlı olduğunu, diğer iki sahnın daha geç devirlerde eklendiği fikrini edinmiştir.

Creswell’in caminin doğu cephesini gösteren 1930 tarihli rölövesi dikkatle incelendiğinde gerçekten de caminin üç aşamada inşa edildiği anlaşılmaktadır. Bu rölövedeki duvar örgü izleri incelendiğinde, caminin önce II. Mervan zamanında mihrap duvarına paralel iki sahınlı olarak inşa edildiği, daha sonraki bir dönemde buna üçüncü sahnın, daha geç bir dönemde ise dördüncü sahnın ilave edildiği anlaşılmak- tadır. Yine Creswell’in rölövesine bakıldığın- da ilk iki sahnın çatılarının alçak, son iki sahnın çatılarının yüksek tutulduğu görül-mektedir. Birinci ve ikinci sahnı ayıran bölümde Emevi süsleme sanatının özellik-lerini yansıtan asma dalı ve üzüm salkım- larıyla süslü sütunlara rastlanılmış olması bu sahınların Emevi devrinde inşa edilmiş olabileceği fikrini güçlendirmektedir. Asma dalı süslemeli bu sütunlar Urfa Müzesi’nde teşhir edilmektedir.

Dördüncü sahın, doğu cephedeki kitabede geçen ve İbni Şeddad’ın da sözünü ettiği 570/1174 tarihinde Nureddin Mahmud b. Zengi tarafından ilave edilmiş olmalıdır. Bu sahnın yıkıntıları arasında yer alan insitu durumundaki kemerler ve sütun başlıkların- daki zengin süslemelerin  XII. yüzyıl Türk süsleme sanatı özelliklerini yansıtması bu görüşü doğrulamaktadır. Camide gerek Emevi devrinden kalma ve gerekse XII. yüzyıldan kalma taş süslemeler Türk-İslam taş süsleme sanatının şaheser örnekleri arasındadır .

Caminin mihrabı orta eksenden batıya kaymış bir durumdadır. Harran Ulu Camii’- nde en ilgi çeken hususlardan biri, kıble duvarı arkasındaki sokaktan mihraba inen merdivenli yol ve bu yol ile bağlantılı iç içe geçen iki küçük odadır. Creswell, Lloyd ve Brice’ın görmediği, Dr.Nurettin Yardımcı’ nın kazılarında ortaya çıkartılan bu merdiven ve odalar Anadolu camilerinde tek örnek olması açısından önem taşımaktadır. İmamın bu kısa yoldan mihraba inerek namaz kıldırdığı ve mihrap üzerindeki iki küçük odayı elbise değiştirme amacıyla kullandığı tahmin edilmektedir. Sokaktan gelen bu kısa yolun cami plânına dahil edilmesinin diğer önemli bir nedeni de  Sultanın kısa ve emniyetli bir yoldan camiye inmesini sağlamaktır.  Ayrıca mihrap üzerindeki küçük odanın mimber olarak kullanılma ihtimalini de gözardı etmemek gerekir.

Cami harimine giriş, İbni Şeddad’ın belirtiği avlu cephesindeki 19 kapıdan, güneydeki sokaktan mihraba inen merdivenli kapıdan, doğu duvardaki küçük kapıdan ve yine Dr.Nurettin Yardımcı’nın kazılarda ortaya çıkardığı güneybatı köşedeki “görkemli kapı”dandır. Bu kapıdan harime giriş, kuzeye doğru inen ve camiye yarım dönüş yapan 15 basamaklı merdivenle olmaktadır. Bu merdivenin yapımında sütun kaideleri ve antik bazalt taşlar devşirme olarak kullanılmıştır.

Harran Ulu Camiinin örtü sisteminin nasıl olduğu sorusuna İbni Şeddad, “Cami 15 adım uzunluğunda ağaç direklerle ve kemerlerle tavanlanmıştır.” cümlesiyle açık- lık getirmektedir. Dr.Nurettin Yardımcı’ nın kazılarında kubbe ya da tonoz örtüsünde kullanılan taş-tuğla malzemeye rastlanılmayı- şına karşılık yanmış vaziyette süslemeli ağaç elemanlara rastlanılmış olması İbni Şedadd’ı doğrulamaktadır .

Yaklaşık 100x65 m. boyutlarındaki revaklı avlunun ortasında kesme taşlardan içe doğru basamaklı olarak yapılmış, fıskiyesi zarif işçilikli bir havuz (şadırvan) yer almaktadır. Şadırvana su getiren kanallar ile tahliye kanalları günümüze kadar gelmiştir. Avlunun kuzeybatı tarafında geniş ve derin bir kuyu bulunmaktadır.

Avluya giriş; doğu, batı ve kuzey cephelerdeki kapılardan sağlanır. Bu kapılardan at nalı kemerli ve Nureddin Mahmud’un 570/1174 tarihli onarımı ile ilgili kitabeli doğu kapısı sağlam olarak günümüze ulaş-mıştır. Diğer iki kapının sadece basamakları günümüze ulaşmıştır.

Avlunun doğu ve kuzey duvarı dışında yer alan ve Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün 1976 yılı kazılarında ortaya çıkartılan tuğla duvarlı küçük hücrelerin medresenin öğrenci odaları olduğu tahmin edilmektedir.

Avlunun kuzey duvarının doğu kesiminde minare yer almaktadır. Dr.Nurettin Yardımcı’nın ölçümlerine göre 5.20x5.20 m. boyutundaki kare gövdeli minarenin yüksek-liği 33,3 metredir. Bunun 22 m.’lik kısmı düzgün kesme taşlardan, geri kalan kısmı tuğladan inşa edilmiştir .

Tuğlalı kısmın 508/1114 ve 522/1128 depremlerinden sonra inşa edilmiş olabileceği tahmin edilmektedir. Minarenin ahşap merdi- venleri günümüze ulaşmamıştır.

Merdivenler, Dr.Yardımcı’nın restorasyon çalışmaları sırasında orjinaline uygun bir biçimde ve çok güzel bir şekilde yeniden yapılmıştır.

Üst kısmı yıkılmış olan minarenin şerefesinin ne şekil olduğu konusunda bilgi bulunmamaktadır.

Kaynak: Adım Adım Şanlıurfa (Şanlıurfa Valiliği Kültür ve Turizm Yayınları)