GÜNAH KEÇİMİZ OLAN ÇOCUKLARIMIZ

Abone Ol

Herkes sus pus olmuş, kapılarına iki kilit çekmiş bir vaziyette dört duvar arasına gömülmüş. Bize kalan sadece yalnızlık olmuş. Sadece bir ekrana kilitlenmişiz. Ömrümüzü o ekranda geçirecekmişiz gibi yaşlanıp gidiyoruz. Bu gidiş nereye?

Farkındalık oluşturmak için çeşitli etkinlikler düzenlemek yerine ekrana çıkıp bir şeyler söyleyen bürokratları dinleyip duruyoruz. Anlattıklarından çok ekrana bakıyoruz. Konuşan kim, ne giymiş, ne takmış, nereye gitmiş, nerede konuşuyor gibi ekranda farkına varmak istediğimiz şeyin peşinde koşup duruyoruz.

Okuma isteğimiz gittikçe azalıyor. Bunun yerine izleme veya izlenme oranlarımız artıyor. Sebebine gelince; herkesin bir konu hakkında bilip bilmeden konuşması… İşin ehli olmayan insanlar, koltuklarında har savurup harman savurması ve gelecek neslin bunu örnek alması en güzel örneklerden birisidir. Yazılıp çizilen konular hakkında bilgi olunduktan sonra konuşmak yerine konu hakkında hemen bir yorumda bulunmak, günümüz Türkiye’sinde olağan bir olay haline gelmektedir. Sosyal medyada açtığımız hesapların hepsinde yorum kısmı hiçbir zaman boş bırakılmaz. İnsanların bilinçaltına yerleştirilen konuşma arzusu her ortamda kendini belli ettiriyor. Küçük yaştaki çocuklarımıza, kendilerini ifade etmek için zaman tanısaydık; şu anki nesil böyle olmayacaktı! Sınır tanılamayan bilmişlik, arkadaş ortamında sözlerle vurdumduymazlık ve en önemlisi sosyal mecrada kendilerine kişilik kazandırdığı hesaplarla geçinen insanlarımız, bugünün Türkiye’sini oluşturmaktadır. Hata nerede derseniz; hepimizde!

Okul çağına gelmiş çocuklarımızın iyi bir eğitim alması için gönderdiğimiz paralı okullar, onları iyi eğitim almış insanlar veya adam yapmaz! Onları eğitecek olan aileleridir. Eğer çocuklarımıza gereken hassasiyeti gösterip, saygın bir kişiliğe büründürüp, merak duydukları alana yönlendirebilirsek onları, bu vatanın evlatları olarak görebiliriz.

İnsan, okumak için veya eğitim alabilmek için para öder mi? Soru bu ama cevap bizde. Bu sorunun altında yatan neden; çocuklarımıza yeterli miktarda zaman ayıramadığımız için veya iyi eğitemediğimizden, iyi eğitim veren paralı okullarda soluğu alıyoruz. Sorduğumuz sorulardan ilki; para oluyor. Çocuğumuzun eğitimi ile ilgili sorular sormayıp, paralı okullarda para konuşuyoruz! Verecekleri eğitimleri sorgulamıyoruz.

Çocuklarımızı, bizim günahlarımızı bir ömür boyu sırtında taşımak zorunda bırakıyoruz. Aile fertlerinin hayallerini çocuklarımıza yüklüyoruz. Çocuğun hayalini göz ardı edip, bizim hayalimizin peşinde koşmasını istiyoruz. Çocuğumuzu yarış atı gibi, oradan oraya dörtnala salıyoruz. Çocuklarımız, bizim günahlarımızı sırtında taşımak zorunda değildir. Hayalini kurduğu şeyin peşinde koşması için onu cesaretlendirmeli aynı zamanda hayal kırıklığına uğramaması için çaba sarf etmeliyiz.

Bu konular, ehemmiyet arz eden konulardır. Ama biz insanlar, yattığımız yerden sözler sarf ederken bu durum hiçbir değişikliğe uğramıyor. Biz istediğimiz kadar yazıp çizelim. İnsanlar farkına varmadıkları sürece bu işler hiçbir zaman düzelmeyecektir.

Çocuk istismarı, evrende vicdan sahibi olan her insanın içini cız edecek durumlardan birisidir. Yukarıda bahsettiğim bir konu gibi; çocuklarımızı günah keçimiz olarak belirlemek, bu duruma en güzel örnek teşkil edebilecek konulardan birisidir. Fiziksel şiddetin ve psikolojik şiddetin varacağı yer; yobaz bir toplumdur! Arzularımızın ve isteklerimizin kurbanı olarak ortaya çıkan çocuklarımız, hem cinsel olarak hem de psikolojik olarak şiddete maruz bırakılmamalıdır. Tertemiz kalpleriyle gönüllerimizi fetheden çocuklarımız, yarınlarımızın teminatıdır. Çocuğunuzu nasıl eğitmek isterseniz; yarın size o şekilde muamele ile cevap verecektir. Bu konuya devlet büyüklerimizin el atıp, çocuk istismarına karşı önlem alması gerekmektedir.

Farkındalık oluşturabilmek için toplumun bütün kesimleri bir araya gelip, yarınlarımızın sahibi olan çocuklarımıza iyi bakalım. Şu anda çocuklarımızı nasıl büyütürsek, geleceğimizi onlar yönetecek. Biz iyi eğitelim de geleceğimiz iyi olsun.