Gün Sazak ve Şehitler
SSCB’nin demir perde ülkeleri arasına Türkiye’yi de katmayı planlayan hayalperest Ruslar ve içimizdeki işbirlikçileri önlerinde engel olarak gördükleri bütün fikri oluşumlara karşı bir savaş ilan etmişti.
Bu savaşın mümkün oldukça kanlı geçmesi için kimi Maocu, kimi Leninci, kimi Stalinci, kimi Marksist onlarca taşeron örgüt kurulmuştu. Daha sonra bu örgütleri de kendi içlerinde bölerek bunlardan da yeni örgütler oluşturacaklardı.
Öyle ya, bulmaca ne kadar karışık olursa çözümü o kadar zor olacaktı!
Suriye, Filistin, Yunanistan gibi ülkelere kurulan kamplarda, sabotaj, suikast, bomba yapımı, toplumsal eylemler ve siyasal söylemler konularında eğitimden geçirilen teröristler Türkiye’ye gönderiliyordu.
Birer profesyonel katil olarak yetiştirilen teröristler, biraz da özerk yapısından faydalanarak öncelikle üniversite kampüslerinde yuvalanmaya başlamışlardı. Ardından fabrikalar, liseler derken kurtarılmış mahalleler hatta şehirler ortaya çıkıyordu.
Artık dayak, tehdit, korkutma, sindirme politikalarının yerini, bombalama, işkence, öldürme, yaralama, banka soygunu, adam kaçırma, fidye isteme gibi eylemler almıştı.
O güne kadar cihadın ne kadar önemli olduğu konusunda nutuklar atan bütün cemaat, vakıf, dernek, siyasi parti vb. oluşumlar, silah ortaya çıkınca köşelerine çekilmiş, adeta görünmezlik iksiri içmişlerdi. Hepsi üç maymunu oynuyordu.
Polis teşkilatının içine sızan örgütçüler tarafından başları okşanan bu teröristlerin karşısında ise sadece ülkücüler kalmıştı.
Ama ülkücülerin imkânları kısıtlıydı. Ülkücülerin yasadışı oluşumları yoktu, bütün teşkilatları yasaldı ve dolayısıyla göz önündeydi, hedefteydi.
Kara ve kızıl renkli emperyalist uşaklarının namluları ölüm kusuyordu.
Dün Moskof’a, Yunan’a, Ermeni’ye, Fransız’a, İngiliz’e, İtalyan’a direnen Türk milletinin öz evlatları bu sefer ülkenin özgürlüğünü ve bayrağını, yani dinini, imanını, namusunu koruyordu.
Hem de bu uğurda gözlerini kırpmadan canlarını feda edecek kadar iyi koruyorlardı.
Yurdun her tarafından şehit haberleri geliyordu…
4 Ocak 1968 tarihinde iftar sonrası üniversite kantininde Allah’a ve peygamberine küfreden komünist teröristlerin karşısına dikildiği için kurşunlanarak şehit edilen Ruhi KILIÇKIRAN’dan sonra, ikisi belediye başkanı, on ikisi il başkanı, kırk dördü ilçe başkanı, üç yüzü yan kuruluş başkanı olmak üzere, binlerce ülkücü şehadet şerbetini kana kana içmişti.
İşte böyle bir dönemde kurulan ikinci Milliyetçi Cephe hükümeti kabinesinde, MHP kontenjanından Gümrük ve Tekel Bakanı olarak görev yapan Gün SAZAK kısa sürede oluşturduğu ekiplerle gümrüklerde rüşveti sonlandırdı. Türkiye’ye kara, hava ve deniz yoluyla her türlü kaçak mal, malzeme, silah ve uyuşturucu girişini durdurdu.
Tekerine çomak sokulan mafya patronu haramzadeler, Türkiye pazarını kaybetmeyi göze alamadıklarından dolayı, bu dürüst ve inançlı Türk milliyetçisi siyasetçiyi ortadan kaldırma kararı aldılar. Bu işi Türkiye’de faaliyet gösteren yıkıcı, bölücü, habis terör örgütlerine ihale ettiler.
Koruma polisi ve özel şoförü bulunmayan Gün SAZAK, teşkilattan gelerek korumalık yapmak isteyen ülkücü gençleri de, “size bir zarar gelirse, ben vicdan azabından kurtulamam” diyerek geri göndermişti. Kendi arabasını kullanıyordu. Takvimler 27 Mayıs 1980’i gösterdiğinde aylardan beri keşif yapan Marksist Leninist terör örgütü mensupları aldıkları paranın hakkını vermek için tetiklere asıldılar.
Şehadeti yudumlayan Gün beğ, MHP Genel Başkanı Alparslan TÜRKEŞ ve onbinlerce ülkücünün katıldığı bir tören ile Eskişehir’in Mihalıççık ilçesine bağlı Sazak köyünde toprağa verildi.
Bu olay üzerine Başbuğ Türkeş tarafından 27 Mayıs Gün Sazak ve Ülkücü Şehitleri Anma Günü olarak ilan edilmiş ve cezaevinde bulunduğu dönem dışında her sene bu tarihte bütün ülkücüleri Sazak köyünde toplayarak mevlütler okuttu, hatimler indirdi. Sazak köyüne gidecek imkanı olmayan ülkücüler de, kendi şehirlerinde dualarla şehitlerini andılar, anmaya devam edecekler.
Bütün şehitlerimizi rahmet, gazilerimizi minnetle anıyorum.