YAŞAM

El Emeği, Göz Nuru! Keçecilik Sanatı Yok mu oluyor ?

"Şanlıurfa’nın yüzyıllardır süregelen sanatı keçecilik, ustaların ellerinde hayat buluyor. Geleneksel yöntemlerle yapılan bu el emeği ürünler, kaybolmaya yüz tutan bir mirasın son temsilcileri. Peki, bu sanat geleceğe taşınabilecek mi?"

Abone Ol

KEÇECİLİK

Bu tarihi ata sanatı, Şanlıurfa'da Keçeci Pazarı denilen eski çarşıda ve çevresindeki hanlarda sürdürülmektedir.

Eyvana serdim keçe,
Neçe bir ömrüm geçe,
Acep o gün olur mu,
Yârim elime geçe?

Dizeleriyle Şanlıurfa türkülerine konu olan keçe, çocuk oyunlarında da "Ya şundadır, ya bundadır, keçe külah şunun bunun başındadır." tekerlemesiyle geçmiştir.

Fakçı Mustafa, Deveci Abo, Deveci İsa, İsa Karcı adları bilinen ve bugün hayatta olmayan en eski keçeci ustalarıdır. Horasanlı Hacı, Hayati Usta ve Hacı Osman günümüzün yaşlı ustalarıdır.

KEÇENİN DOĞUŞ ÖYKÜSÜ

Şanlıurfalı genç keçeci ustalarından Salih Karcı, bu sanatın mucidinin Ebu Said Libabid (Libabid: Arapça keçenin çoğuludur) adında bir zat olduğunu ve keçeyi nasıl icat ettiğini şöyle anlatmaktadır:

"Ebu Said Libabid, bugün bizim yaptığımız gibi keçeciliğin bütün işlemlerini yerine getirmiş. Ayakla tepme işleminden sonra açtığı keçenin yünlerinin birbirine kaynaşmadığını ve çabuk dağıldığını görmüş. Tepme süresinin az olduğu kanaatine vararak tepmeye devam etmiş. Ancak bir daha açtığında yünlerin kaynaşmadığını yeniden gözlemlemiştir. Tepme işine 40 gün devam eden Ebu Said, yine başaramayınca üzüntüsünden ağlamaya başlamış. Hem ağlayıp hem tepmeye devam ediyormuş. Keçeyi açtığında gözyaşlarının düştüğü yerlerdeki yünlerin kaynaştığını büyük bir sevinçle fark etmiş ve böylece tepme işlemi sırasında yüne su vermek gerektiğini öğrenmiştir."

KEÇENİN YAPILIŞI

Sulak yerlerde büyüyen kuzuların yünlerinin keçe yapımında iyi sonuç vermediği, çöl kuzularının yünlerinin daha makbul olduğu, bilhassa Harran Ovası'nda büyüyen 3-4 aylık kuzuların yünlerinden yapılan keçelerin ideal olduğu ustalar tarafından söylenmektedir.

Keçeci dükkânına getirilen siyah renkli yünler nakış işinde, beyaz yünler keçenin alt ve üst yüzeylerinde, kirli renkliler ise orta tabakaya gizlenerek değerlendirilmek üzere ayrılır.

Bu yünler, dut dalından yapılmış yaya takılan kirişe, annep ağacından yapılmış tokmağın "Hallaç" tarafından vurulmasıyla atılır (kabartılır). Yere serilen "Life-kâhke Bezi" (Amerikan Bezi) üzerine "Basta"dan kesilen nakışlar ve "Fitle"ler dizilir. Boşluklara "Boya" tabir edilen kabartılmış renkli yünler yerleştirilir. Üzerine keçenin üst yüzeyini oluşturacak kabartılmış yün "Sepki" ile eşit kalınlıkta serilir. Bunun üzerine işe yaramayan kirli renkli yünler, en üste ise keçenin tabanını oluşturacak yünler serilir. Bazen ilk serilen birinci tabaka yün kalın tutularak ikinci ve üçüncü tabakanın serilmesine gerek duyulmaz ve bu şekilde yapılan keçe daha kaliteli olur.

Bez üzerine serilen yünler el ile sulanarak bez ile birlikte ağaç direğe rulo yapılmak suretiyle yerde sarılır. Rulonun her iki ucu ve çevresi kendir ile iyice bağlanır. Ayakla tepme işlemi başlar. Keçenin büyüklüğüne göre iki veya beş kişi ile yapılan bu işlemde rulo ayakla bir ileri bir geri hareket ettirilerek vurulur. Yarım saat süren bu ilk tepme işleminden sonra rulo açılır. Bu safhada keçenin kenarları saçaklı ve dağınık bir durumdadır. Düzlemek amacıyla kenarlar "pevantlanır". Keçe üzerine tekrar su serpilerek ağaç direğe sarılır. Bir saat kadar sürecek ikinci tepme işlemi başlar. Bütün bu işlemler esnasında ustalar tarafından karşılıklı olarak Şanlıurfa folklorunun zengin kaynaklarından olan hoyratlar ve türküler söylenir. Keçeci Pazarı’na yolu düşen her Şanlıurfalı'nın kulağında bu ezgilerden bir iz vardır.

İkinci tepme işleminden sonra yünler sıkışmış ve "ham" tabir edilen keçe türü elde edilmiştir. Sıra ham keçenin pişirilmesine gelmiştir. Bu amaçla Keçeci Hamamı'na götürülen keçe, bir insanın kucaklayıp göğüsle dövebileceği şekilde katlanır, hamamdaki seki üzerinde çevrilmek suretiyle göğüsle dövülür. Keçeyi göğüsleyenin teri, hamamın sıcaklığı ve su, yünün birbirinden ayrılmaksızın kenetlenmesini sağlar. Beş saat kadar süren bu işlem çok yorucu olup sanatın en zor yanıdır.

Keçeci Hamamı, Sultan Hamamı'nın doğusuna bitişik olup kuzey-güney istikametinde beşik tonozla örtülüdür. Soğukluk ve sıcaklık bölümleri olan hamamın iki yanı boydan boya taş sekidir. Evliya Çelebi'nin Seyahatnâme'sinde bu hamamdan bahsetmiş olması, hamamın XVII. yüzyılda mevcut olduğunu göstermektedir.

Hamamdan çıkarılan keçenin eğrilmiş kenarları düzlenir, tekrar direğe sarılarak "Direkbaşı Tepilme" denilen ve 15-20 dakika kadar süren son tepme işlemine geçilir. Bundan sonra hazır duruma gelen keçe açılarak gölge ya da güneşte kurumaya bırakılır.

Günümüzde fabrika türü yaygıların üretilmesiyle bu tarihi sanat önemini kaybederek can çekişme safhasına girmiştir. Sandalye minderi, duvar halısı, seccade, heybe, külah, çizme, patik gibi taşınabilecek ve turistlerin ilgisini çekebilecek türde çok renkli keçe ürünlerinin yapımına geçilmesiyle bu sanata canlılık kazandırılması mümkün olabilecektir.

Kültür Bakanlığı Devlet sanatçısı Yasemin Bilici ile Şanlıurfa Gazetesinde yayınlanan  röportajı

SİZİ TANIYABİLİR MİYİZ? Yasemin BİLİCİ, Kültür Bakanlığı Keçecilik ve Dokumacılık üzerine Kültür Bakanlığı Devlet Sanatçısıyım. Yaklaşık 22 yıldır bu işle uğraşıyorum. Bu işleri hem öğrencilerimize öğretiyoruz, öğrenci derken de dar gelirli ailelerden kadınlar ve kızlarla birlikte çalışıyoruz. O kadınları ve genç kızları bizim yapmış olduğumuz çalışmalara dâhil edip onlara yapacakları işleri öğretiyoruz. Öğrettikten sonra da yapmış oldukları işler üzerinde gelecek nesillere sanatımızın devamını sağlamaya çalışıyoruz.

MESLEĞE NASIL BAŞLADINIZ? BİLİCİ: Ben bu meslekte çekirdekten yetişmeyim. Şanlıurfa'da bir şeyler yapmak istedim ama yapmış olduğum işi her yerde herkes yapmış olmasın düşüncesiyle yola çıktım. Urfa'da el sanatları unutuluyor, bitiyor. Bir dönem keçeciler ve dokumacılar vardı, fakat artık sanatlarının bittiğini gördüm. Bizler de ailecek ne yapabiliriz düşüncesiyle, aynı zamanda dar gelirli ailelere kısmen de olsa gelir sağlamak amacıyla böyle bir işe ve böyle bir yola koyulduk.

MESLEĞİNİZ HAKKINDA BİLGİ VERİR MİSİNİZ? BİLİCİ: İşimiz aslında çok güzel bir iş, gelecek nesillere aktarılması gereken bir sanat. Unutulmaya yüz tutmuş el sanatlarımızdan biri olan keçecilik ve dokumacılık üzerine çalışıyoruz. Ayrıca yöresel folklorik bebekler ve takı tasarımı üzerine de çalışmalar yapıyoruz. Keçeden çok güzel ürünler üretiyoruz. Eskiden keçe, yer keçesi olarak kullanılırdı. Gelen geçen herkesin bildiği üzere, 1,5 metre ya da 2,5 metre uzunluğunda yere serilen ve oturulan keçeler olarak biliniyordu. Biz bu keçeleri alıp inceltip kumaş haline getirdik. Artık her kesimin evinde kullanabileceği, Urfa'dan götürebileceği çeşitli ürünler haline getirdik. Keçe artık sadece yere serilen bir halıdan çıkıp, herkesin evinde sergilenebilecek ve kullanılabilecek bir ürün haline geldi.

Dokumacılık da yine çok eskiden yapılan bir sanat. Şimdi günümüzde bizim tarafımızdan yaşatılıyor. Ehram dokuma ile yola çıktık ve ehram kumaşını geliştirerek çulhacılık sanatına kadar getirdik. Kilimlerimizi tezgâhlarda dokuyarak birçok kişinin kullanması için üretiyoruz. Yerli ve yabancı turistler, Urfa'dan bir hatıra olarak bir şeyler götürmek istiyorlar. Biz de bu çalışmayı kadınlarımız ve genç kızlarımızla beraber yaparak hem sanatımızı yaşatıyor hem de dar gelirli ailelere küçük de olsa bir kazanç sağlıyoruz.

KEÇE NEDİR? BİLİCİ: Keçe, koyun yününün sıkıştırılmış halidir. Daha önce ustalarımız, hamamlarda göğüsleriyle vurarak keçe haline getiriyorlardı. Bizler de eski yöntemi takip ederek ancak modernize ederek çalışıyoruz. Koyunun yününü alıp tiftikliyoruz, daha sonra yere serip tepme yöntemiyle kumaş haline getiriyoruz.

BAŞKA NELER YAPIYORSUNUZ? BİLİCİ: Keçecilik ve dokuma çalışmalarımızın yanı sıra, yöresel folklorik bebekler ve takı tasarımı üzerine de çalışmalar yapıyoruz. Yıllardır yapmış olduğumuz bu işlerle Urfa’daki dar gelirli ailelere ekmek kapısı açıyoruz. Çünkü bu işleri sadece ben, annem ve kız kardeşim yürütmüyoruz. Aynı zamanda birçok genç kızı ve kadını yetiştirip, sanatın gelecek nesillere aktarılmasını sağlıyoruz. Böylece aile bütçelerine küçük de olsa katkıda bulunmalarına yardımcı oluyoruz.

GELİRLERİ NASIL SAĞLIYORLAR? BİLİCİ: Öncelikle hiçbir şey bilmeyen fakat gerçekten ihtiyacı olan aileleri ve genç kızları tespit ediyoruz. Özellikle okula giden öğrenciler bu sanatlara çok ilgi duyuyor. Öğrencilerden "Biz de yapabilir miyiz?" diye soranlar oluyor. Tabii ki yapabilirler! Yapamayacakları bir şey değil. Bizim hazırlamış olduğumuz keçe kumaşı üzerinde çalışmalar yapıyorlar. Öncelikle bayanların kabiliyetlerini ölçüyoruz. İğne tutmayı biliyorlar mı? Keçeden ne kadar anlıyorlar? Bunları belirledikten sonra uygun işleri veriyoruz. Örneğin keçeden çanta yapmak isteyen birine çanta motifini el işlemesiyle öğretiyoruz.

Bu süreçte önemli olan, kadınların emeklerinden küçük de olsa bir kazanç sağlamalarıdır. Yaklaşık 22 senedir bu işi yapıyoruz ve bizimle birlikte yol alan yüzlerce kadın ve genç kız oldu. Burası açık bir kapı; eli iş tutan, sanatımıza ilgi duyan herkese kapımız açık. Yeter ki unutulmasın, gelecek nesillere aktarılsın ve insanlar buradan bir şeyler kazansın.

GENÇLERİN TALEPLERİ NASIL? BİLİCİ: Çok güzel! Gençler çok memnun. Özellikle de valiliğin yapmış olduğu bu güzel proje ile işimiz gün yüzüne çıktı. Üniversite öğrencileri, lise öğrencileri hatta araştırma yapmak için gelen gençler ilgilerini gösteriyor. Hafta sonları gelip stres atmak isteyen öğrenciler oluyor ve onları da reddetmiyoruz. Yeter ki bu sanat unutulmasın, gelecek nesillere aktarılsın.

KEÇEYİ NEREDEN TEMİN EDİYORSUNUZ? BİLİCİ: Keçeyi kendimiz yapıyoruz. Kapanan atölyelerdeki ustalarla çalışıyoruz ve yünü kendimiz temin ediyoruz. İlk başladığımızda ustalara keçeyi nasıl kumaş haline getireceğimizi gösterdik. Şimdi metraj halinde keçeler üretiyoruz ve bunları işlerimizde kullanıyoruz. Keçeyi aldıktan sonra kadınlarla beraber işlemlerden geçiriyoruz. Geleneksel yöntemlerle boyama yapıyoruz. Bunu yaparken de eğleniyoruz. Keçeyi kaynatırken saatlerce bekliyoruz ve bu süreç keyifli bir etkinliğe dönüşüyor.

SATIŞLAR NE DURUMDA? BİLİCİ: Daha önce fuarlara ve sergilere katılarak satış yapıyorduk. Ancak valiliğin bize sunduğu bu güzel mekân sayesinde artık insanlar kendileri gelip ürünlerimize ilgi gösteriyorlar. Turistler Urfa’ya özgü bir şeyler arıyorlar ve bu ürünleri sadece burada bulabiliyorlar. Bu da bizim için sanatımızı sürdürebilmemiz açısından çok önemli.

ÜRÜNLERİNİZİ SATIN ALMAK İSTEYENLER NEREDEN SİZE ULAŞABİLİR? BİLİCİ: Adresimizi veriyoruz, yerimizi anlatıyoruz. Balıklıgöl’de herkesin bildiği bir noktadayız. Bu işin yaşatılması için çok kişiye ulaşmak gerekiyor. Eğer kenarda köşede bir atölyede olsaydık, insanlara ulaşmamız çok zor olurdu. Ancak Balıklıgöl gibi merkezi bir yerde olmak, binlerce insana sanatımızı anlatabilmek açısından büyük bir avantaj sağlıyor.

SON OLARAK NELER EKLEMEK İSTERSİNİZ? BİLİCİ: Unutulmaya yüz tutan sanatları icra eden çok az usta kaldı. Kültür Bakanlığı'nın tescillediği kültürel miras ürünlerini hayatta tutmaya çalışan ustalara destek verilmesi gerekiyor. Devlet büyüklerimizden bu sanatların yaşatılması için bize destek olmalarını istiyorum.

BİZE ZAMAN AYIRDIĞINIZ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM. Ben teşekkür ederim.

Bir şeyler yaz...

Hobi olarak başladığı keçecilik mesleğini 13 yıldır yaşatıyor (yayın tarihi 02 Haziran 2023)

Şanlıurfa’da yaşayan 66 yaşındaki Abdulkerim Dörtbudak, emekliliği sonrası hobi olarak başladığı unutulmaya yüz tutmuş keçecilik mesleğini 13 yıldır yaşatmaya çalışıyor.

Bir zamanların gözde mesleği olan keçecilik, gelişen teknolojiye yenik düşüyor. Şanlıurfa’nın Eyyübiye ilçesinde bulunan tarihi Sipahi Pazarında, emekli olduktan sonra hobi olarak keçecilik işiyle uğraşmaya başlayan Abdulkerim Dörtbudak, 13 yıldır unutulmaya yüz tutmuş mesleği 5 metrekarelik dükkanda yaşatmaya çalışıyor.

“Artık bu mesleği yapacak kimsede yok”
Uzun yıllardır insanlığa faydalı bir birey olmak için mesleği sürdürdüğünü belirten usta Dörtbudak, “Şanlıurfa doğumluyum. Devlet Su İşlerinden emekli oldum. Bir arkadaşımın sayesinde, Allah'ın sayesinde bu dükkanda oturmaya çalışıyorum. Ben 12-13 senedir bu işi yapıyorum, 66 yaşındayım. Artık bu mesleği yapacak kimsede yok. Gelmiyorlar, herkes üniversite okuyor, okusunlar daha iyi aydın kişi oluyorlar ama beyinden aydınlık olmasınlar, kalpten aydınlık olsunlar, Kalpte aydınlık olsunlar. Bu keçenin orijinal yapılışı ayrı, benim dikmem ayrıdır. Bunun orijinal yapılışı 2 günü bulur, hatta daha fazla da olur. Makine olarak tabii daha kısa zamanda yapılıyor. Bunun yapılışı zordur, hatta eski ustaların birçoğu da astım hastası olurlardı, tozdan dolayı, Ben de şu anda aynı tozun içindeyim. Fiyatları da kalitesine göre değişiyor, 500 ile 1000 TL arasında fiyatları değişiyor. Bu keçeden yapılan halı, bel fıtığına çok iyi geliyor, üzerinde yattığınız zaman vücudunuzu dinlendiriyor. Sabah uyandığınızda kendinizi dinç bir şekilde hissediyorsunuz. Güzel bir şekilde uykudan uyanıyorsunuz. Sert bir zemin üzerinde uyuyorsunuz, sert zemin daima iyidir. Sünger insanı terletir. Bu keçeden yapılan halı yazın serin kışın ise sıcak tutar” dedi.

“Bunun üzerinden hayvan geçmez”
Dörtbudak, “Bunun üzerinde yılan ve akrep yürüyemez. Hayvan üzerinde yürüdüğü zaman karnını gıdıklar. Yünlü olduğu için, hayvan üzerinde yürümez. Yağmur işlemez ve uzun ömürlüdür. 80 yaşında olan keçe gördüm, benden daha büyük. Bazen buraya bana getirip satıyorlar. Ben de diyorum ki en azından babanın kokusu bu keçeden geliyor neden satıyorsun diye söylüyorum. Götür evde bir pamuklu yüz çek, evinde kullan diyorum. Pamuklu yüzden başka yüz de olmaması lazım, niye diyecek olursanız pamuklu yüz terletmez. Naylon yüz çekilirse terletir. Ben de hobi olarak gelip başladığım bu meslekte insanlar faydalansın diye devam ediyorum, 12-13 yıldır devam ediyorum" ifadelerini kullandı.

Şanlıurfalı keçe ustası mesleğini yeni nesillere öğretmek istiyor (Yayın tarihi 16.12.2022)

Şanlıurfa'da babasından öğrendiği keçeciliği dördüncü kuşak olarak sürdüren Kadir Karcı, mesleğini 32 yıldır yapıyor.

Şanlıurfa'da babasından öğrendiği keçeciliği dördüncü kuşak olarak sürdüren Kadir Karcı, mesleğini 32 yıldır yapıyor.
Selçuklu Türkleri ile Orta Asya'dan Anadolu'ya gelen ve bugün unutulmaya yüz tutan keçeciliğin geçmişte çok yaygın olduğu kentlerden Şanlıurfa'da oturan 42 yaşındaki Kadir Karcı, ilkokul 4. sınıftayken babasına ait atölyede başladığı mesleğini ilk günkü heyecanla sürdürüyor.
Kadir Karcı,  mesleğine, taleplerin azalmasına rağmen, şehir merkezindeki atölyesinde devam ettiğini söyledi.
Eskiden kentte keçeciliğin yaygın olduğunu ancak şimdi bu sanatı yapan birkaç kişinin kaldığını dile getiren Karcı, şöyle devam etti:
"Çünkü insanların keçeye talebi azaldı. Eskiden halı niyetine evlerde kullanılırdı, şimdiyse sağlıklı olduğu için veya meraktan dolayı alan oluyor. Bizden sonra bu işi yapacak kimse kalmadı, çırak bulamıyoruz. Hem mesleğin geleceği yok hem de yorucu bir iş olduğu için kimse çocuğunu yollamıyor. Dedelerimizden gelen ve unutulmaya yüz tutmuş bu mesleğin kaybolmasını istemiyoruz. Yetkililerden bu mesleğin yaşatılması için bir çalışma bekliyoruz, olursa elimden gelen desteği vermeye hazırım. Tek sıkıtımız bu mesleğin yok olma tehlikesi, küçük çapta da olsa devam etmesini istiyorum."
Keçe yapımını anlatan Karcı, "Sabah erken dükkanda yünü taramakla işe başlarız. Sonra desenlerini hazırlayıp üzerine yünleri sereriz. Bunu rulo haline getirip yarım saat kadar makinede dövdükten sonra, kenarlarını katlayıp tekrar makinede akşama kadar dövme işlemi devam eder. Yani bir keçenin yapımı 1 gün sürüyor." dedi.

Karcı, keçeye talebin gittikçe azaldığını belirterek, "İl dışından özellikle de doğudan az da olsa semer keçesi, çoban keçesi talepleri alıyoruz." diye konuştu.