CORONA GÜNLÜKLERİ-2 YÜKSEK BİR DAĞIN TEPESİNDEYİM


Yüksek bir dağın tepesindeyim. Her yanım ağaçlarla çevrili hangi türden istersen var burada, ladin ağacından tutunda çam ağaçlarına kadar hepsi var burada. Yeşil rengin içerisinde kayboldum adeta, dalları bulutlara kadar uzanıyor. Bu güzel mevsimin, bu güzel ağaçların ortasında kalmak istiyorum. Şehrin gürültüsünden, toplumdan ve insanlardan uzakta sessiz sakin bir mekân ağaçların arası…
Yüksek bir dağın tepesindeyim. Kuşların sesi yetiyor insana, cıvıldaşarak ötüşen kuşlar kendi aralarında bir ritim tutturmuşlar ve türkü niyetine dinliyorum onları. Dallara konan kuşların sesi ne güzel geliyor insana ve ruhumu dinlendiriyor. Pop, rock, caz gibi müzik kültürlerinden farklı kuşların sesi. Her biri ayrı telden çalıyor ve bir orkestra şefliğinde ötüşüyorlar.
Yüksek bir dağın tepesindeyim, mavi gökyüzünü bırakıp yeşilliklere doğru yol alıyorum. Ayağıma dikenli otlar batıyor ve vücudumu kanatıyor. Varsın vücuduma batacak olan dikenli otlar olsun, acıyı hissetsem bile tatlı gibi gelir bu bana. Toprağa basmak ve toprakla olmak. Zaten topraktan gelmedik mi ve yine toprağa dönmeyecek miyiz? Neden yapıldığımızı bilirsek, neyle yoğrulduğumuzu bilirsek eğer o zaman işlerin nasıl işlediğini öğrenebiliriz. Hayatımız akıp gidiyor durmadan. Zamanı durdurmak mümkün mü?
İşte bir tavşan ve etrafta sürekli zıplayarak ilerliyor. Hızla gidip gelen çenesi yiyecek bulduğunun bir göstergesi adeta. Toprakta hızla ilerliyor ve otların arasında gözden kayboluveriyor. Kuşların cıvıltısı devam ediyor bir taraftan, sürekli kulağımda işittiğim kuşların sesi sarhoş ediyor vücudumu ve doğanın ne kadar güzel olduğunu kavrıyor bedenim. Ayakkabılarımı çıkarıp toprağa basıyorum ve pozitif enerjimi alıp negatif enerjiyi yüklüyor vücuduma toprak. Ruhuma ve bedenime iyi geliyor bu, içimi kaplayan rahatlık organlarıma da yansıyor. Burnum rahat nefes alıp veriyor ve akciğerlerim temiz hava ile doluyor. Çıplak ayaklarımla yürüyorum toprakta, etrafta ötüşen kuşlar ve ağaçların boylarını göremiyorum bile. Boylu boyunca uzanmış ağaç gövdeleri dallarını gökyüzüne doğru açmış. Semaya elini açan kullar gibi dallarını açmış dört bir yana. Rahmet iniyor göklerden ve yağmur çiselemeye başlıyor, bense yürümeye devam ediyorum. Madem çamurdan meydana getirildik o zaman ayaklarımız çamur olsun, yere çıplak ayakla basalım.
Ormanlık alandan ve yeşilliklerin arasından yola çıkıyorum. Toprak; yolun sonu, asfaltsa; yolun başlangıcı. Arabayı şehir merkezine doğru sürüyorum. Ağaçların içerisinden geçip betonların arasına daldık yine. Her taraf beton ve ağaçların bitimiyle betonlaşma başlamış şehirde. Şehrin büyümesi için ormanlık alan tahrip edilmiş durumda,  üzülerek ayrılıyorum ormandan.
Şehir merkezi sıkıcı ve etrafta rahat edebileceğin, nefes alabileceğin bir yer bırakmamışlar. Taş binalar ve taş kalpli insanlarla dolu kent merkezi. Arabayı sürüyorum ve beton yığınlarından tek tek geçiyorum. İçimde rahatlık ve huzur, önümdeyse beton yığınları ve etrafta dolaşan insanlar. Doğa kaybolmuş, beton yığınları kaplamış dört bir yanı. Koşturuyor insanlar caddelerde herkes bir yere yetişme telaşı içerisinde. ‘Taş binaların getirdikleri bu olsa gerek’ diye söyleniyorum kendi kendime ve araba sürmeye devam ediyorum asfaltlı yollarda. İçimde huzur önümdeyse taş binalar. Gidiyorum taş binaların merkezine doğru ardımda bıraktığım doğaya özlem duyarak.