ÇAY OCAĞINDAKİ HUZUR
Kendisine yeni bir mekân açmıştı. ‘Ne iş yapıyorsun’ diye sorsalar; ‘çaycıyım’ diyor ve başka da bir şey demiyordu. İlk başta biraz temkinli yaklaşsak da sonradan kanımız kaynıyordu. Gide gele ahbaplığımızı ve dostluğumuzu ilerletiyorduk.
Her tarafı yeşilliklerle dolu bir mekân… Temiz hava, toprak ve tabi ki kaçak çay; o yeri güzelleştiren unsurlardı. Asma ağaçlar, yaprak döken dallar, kırmızı toprak, böcekler, karıncalar, kuşlar ve yedi tane rengârenk kediler; mekânın asıl sahibi onlardı sanki. Başınızı kaldırıp etrafa göz gezdirirseniz eğer her fotoğraf karesinde bu saydıklarım mevcuttu. Birbirlerini kovalayan kediler, cıvıldayan kuşlar ve temiz havanın egemen olduğu bir ortam! Mekânın tadına varınca arkadaşlarımı da davet etmeye başladım buraya ve nefis bir kaçak çay içmelerini tavsiye ettim. Sosyal medya ve taş binalar yok. Sadece muhabbet ve kaçak çayımız vardı bu yerde.
İş yorgunluğumuzu üzerimizden atmamıza vesile olacak mekâna gidiyoruz 3 arkadaş. Kasım, yine ‘Fatih abi’ ismini duyunca; ‘tabi ki gidelim’ dedi ve vardık oraya. Rüzgârın esmesiyle yüzümüze doğru gelen temiz toprak kokusunu ciğerlerimize kadar çektik. Kaçak çay söyledik masaya ve muhabbetimiz onunla başladı. O gün, biz üç arkadaş bir masada oturup, kadın erkek ilişkisine dem vurarak hararetli bir tartışma ortamı oluşturduğumuzun farkında bile değildik. Herkes kendi bildiğini, tecrübe ettiğini veya ezberlediği cümleyi ballandırarak anlatıyordu.
Fatih ağabeyde bizim muhabbeti dinliyormuş meğer geldi masamıza ve çaylarımızı önümüze koyduktan sonra; ‘dünya, erkek egemenliği altında idare edilir. Bir kadının tüm ülkeyi yönettiği bir yönetim şekli yoktur. Erkekler güçlerini paylaşmak istemezler. Gücünü paylaşsalar bile izin verdikleri ölçüde kullanmalarını isterler kadınların. Mesela eşime; ‘al bu kredi kartını, git şu AVM’ye, şu kadar limiti var ve bu kadarını kullan.’ Ben, eşime izin verdiğim ölçüde özgürlüğünü yaşayabilir.’ diyerek gergin havanın dinginleşmesini sağladı. Bu sözleri sarf ederken hepimiz pür dikkat kesilmiş, dilinden dökülen cümleleri düşünce süzgecimizden geçiriyorduk. Sözlerini bitirdikten sonra sustuk bizde. Önümüze koyulan kaçak çaydan bir yudum alıp ağaçları ve toprağı seyre daldık. Konuşacak bir şey kalmamıştı, sanki bütün kuracağımız cümleleri o söylemiş gibiydi. Sigara yakmaya karar verdim. Sigaranın oluşturduğu dumanla şu yazıyı yazdım gökyüzüne; ‘herkes mutluluğunu paylaşmak ister ama kendi gücünü paylaşmak istemez.’
Sigara sessizliği oluştu ortamda ve kimse konuşmuyordu. Düşüncelerini bile dile getiremiyorlardı. Kasım, Fatih abinin sözlerinden çok etkileniyordu ve onun düşüncelerine önem veriyordu. O bile sessizliğine bürünmüştü ve ben çayların tazelenmesini istedim. Yenilenen çayların gelmesiyle yeni bir muhabbet ve yeni bir tartışma ortamı oluşur zannettim ama olmadı. Onun sözleri sanki dilimize kelepçe, kelimelerimize zincir vurmuştu. Sadece düşüncelerimizi beynimizde canlandırabiliyorduk ama dilimiz dönmüyordu. Biz sustuk ama rüzgâr hiç susmadı esti esti esti…